Osmanlı-Türk matematikçileri ülkenin fen bilimlerindeki geri kalmışlığı nedeniyle zaman ve enerjilerini genellikle eğitime ayırmışlardır. Ancak 19. yüzyılın sonlarında araştırma yapmak ve yeni bilgiler üretmek fırsatını bulabilmişlerdir. Bu faaliyetlerin başladığı ilk yüzyıl içinde uluslararası düzeyde araştırma ve yayın yapmış olmak kriteriyle tarandığında aşağıdaki isimlere rastlanmaktadır.
0. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu kritere uyan matematikçi sayımız epey artmıştır ancak henüz hayatta olan matematikçilerimizi, bu listenin biraz da tarihi bir değer taşımasını hedeflediğimizden, bu listeye almadık.
Bugünkü Türk matematik ortamının
oluşmasına ciddi katkılar yapmış pek çok matematikçimiz bu çabaları
sonucu kendileri araştırma ve yayın yapmaya zaman bulamadıkları için
kendilerine duyulan minnettarlık kendisini bu listede ifade
edememektedir. Bu listeyi, tarihin insafsızlığına sığınarak, yalnızca
kendi dönemlerinin güncel araştırmalarında başarıya ulaşmış ve artık
hayatta olmayan matematikçilerimize ayırdık. Yine de listenin tam ya da
eksik olduğu zaman içinde yapılacak arşiv araştırmalarıyla belli
olacaktır.
Harezmi
(MS 770-840)
Tam adı Muhammed Bin Musa el-Harezmi
olan bu büyük bilim adamı, Horasan’da (Özbekistan’ın Karizmi kentinde)
doğmuştur.Hayatının büyük bir bölümü Bağdat’da (Beytü’l Hikme’de)
matematik, astronomi ve coğrafya konularında çalışarak geçmiştir.
Cebirin kurucusu olan Harezmi’nin iki
önemli matematik kitabı vardır; “Cebir” ve “Hint Hesabı”.Harezm’de
temel eğitimimini alan Harezmi gençlinin ilk yıllarında
Bağdat’taki ileri bilim atmosferinin varlığını öğrenir.
İlmi konulara doyumsuz denilebilecek
seviyedeki bir aşkla bağlı olan Harezmi ilmi konularda çalışma
idealini gerçekleştirmek için Bağdat’a gelir ve yerleşir. Devrinde
bilginleri himayesi ile meşhur olan abbasi halifesi Mem’un
Harezmideki ilm kabliyetten haberdar olunca onu kendisi tarafından
Eski Mısır, Mezopotamya, Grek ve Eski hint medeniyetlerine ait
eserlerle zenginleştirilmiş Bağdat Saray Kütüphanesinin idaresinde
görevlendirilir. Daha sonra da Bağdat Saray Kütüphanesindeki yabancı
eserlerin tercümesini yapmak amacıyla kurulan bir tercüme akademisi olan
Beyt’ül Hikme ‘de görevlendirilir. Böylece Harezmi Bağdat’ta
inceleme ve araştırma yapabilmek için gerekli bütün maddi ve
manevi imkanlara kavuşur. Burada hayata ait bütün endişelerden
uzak olarak matematik ve astronomi ile ilgili araştırmalarına başlar.
Bağdat bilim atmosferi
içerisinde kısa zamanda üne kavuşan Harezmi Şam’da bulunan Kasiyun
Rasathanesin’de çalışan bilim heyetinde ve yerkürenin bir
derecelik meridyen yayı uzunluğunu ölçmek için Sincar Ovasına giden
bilim heyetinde bulunduğu gibi Hint matematiğini incelemek için
Afganistan üzerinden Hindistana giden bilim heyetine başkanlık da
etmiştir.
Harezmi ‘nin latinceye çevrilen
eserlerinden olan El-Kitab ‘ul Muhtasar fi ‘l Hesab ‘il cebri ve ‘l
Mukabele adlı eserinde ikinci dereceden bir bilinmeyenli ve iki
bilinmeyenli denklem sistemlerinin çözümlerini inceler.
El Harizmi matematiğin yanısıra
astronomi ve coğrafya ilimlerinde de eserler vermiştir. Astronomik
cetvellerle ilgili kitaplar yazmış ve bu eserler 12. y.y. da Latince’ ye
çevrilmiştir. Bunu yanısıra Ptolemy’nin coğrafya kitabını düzeltmelerle
yeniden yazmış, 70 tane bilim adamıyla birlikte çalışarak 830 yılında
bir dünya haritası çizmiştir. Dünyanın çevresini ve hacmini hesaplama
çalışmalarında yer almıştır. Güneş saatleri, usturlaplar ve saatler
üzerine yazılmış eserleri de vardır.
Hüseyin Tevfik Paşa
(1832-1901)
Vidin’de doğmuş, genç yaşta İstanbul’a
gelmiş ve Askerî Okul’da okumuştur. Burada, matematik derslerindeki
yeteneğiyle Cambridge Üniversitesi’nden mezun olmuş olan matematik
hocası Tahir Paşa’nın dikkatini çekmiş ve Tahir Paşa kendisine özel
dersler vermiştir. Tahsilini bitirdikten sonra Harbiye’ye cebir hocası
olarak atanmış, Tahir Paşa ölünce onun matematik dersleri de Hüseyin
Tevfik Paşa’ya kalmıştır.Harbiye’deki hocalığı devam ederken, Tophâne
Tecrübe ve Muayene Komisyonu’na da getirilmiştir. 1868′de Paris’teki
Mekteb-î Osmanî’ye müdür muavini olarak gönderilmiş ve aynı zamanda
balistik ve tüfek imalatı üzerine incelemelerde bulunmakla
görevlendirilmiştir. Bu arada matematik bilgisini geliştirmek için
üniversiteye de devam etmiş ve Paris’te kaldığı iki yıl boyunca bazı
makaleler yayımlamış ve bilimsel toplantılara katılmıştır.
Hüseyin Tevfik Paşa, 1872′de Amerika’daki bazı silah fabrikalarına ısmarlanan tüfeklerin imalatını ve şartnâmeye uyulup uyulmadığını kontrol etme göreviyle Amerika’ya gönderilmiştir. 1878 yılına kadar Amerika’da kalmış ve bu süre içinde matematikle uğraşmıştır; Lineer Cebir adlı İngilizce kitabını bu sırada yazmış ve Argand’ın kompleks sayılarla ilgili teorisinde ileri sürdüğü çarpımı üç boyutlu uzaya uygulamanın bir yolunu bulmuştur.
Eserinin önsözünde şöyle söylemektedir: “Bu kitapta incelenen lineer cebir, dünyanın Sir William Hamilton’a borçlu olduğu quaterniyonlara çok benzer. Lineer cebir, quaterniyonların bütün potansiyellerine sahiptir ve güçlüğü daha azdır. Quaterniyonlar üniversitelerde öğretilmektedir ve kabul görmüş bir bilgidir. Lineer cebirin de aynı kabülü görüp görmeyeceğini, hattâ quaterniyonların yerini alıp almayacağını şimdiden bilmiyorum”.
Kendi sisteminin üstünlüğünü ise şöyle ifade etmiştir:
“Quaterniyonların çarpımı, isim olarak bile düzlem geometride ele alındığında, bizi üç boyutlu uzayda çalışmaya zorlamaktadır; halbuki lineer cebirde yalnızca iki boyut ele alındığı zaman bir üçüncü boyutu düşünme durumunda değiliz”.
Hüseyin Tevfik Paşa’nın bu eseri tercüme değildir ve konuya özgün katkı yapması açısından çok önemlidir.
Tevfik Paşa’nın başka pek çok görevleri olmuş, Fransa ve Amerika’da kaldığı sıralarda Fransızca ve İngilizce’yi, bu dillerde kitap yazabilecek kadar iyi öğrenmiştir. Gazi Ahmed Muhtar Paşa ve Yusuf Ziya Paşa ile birlikte Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiye’nin ve Dârüşşafaka’nın kurucularındandır. Burada matematik dersleri vermiş, yine bu sıralarda arkadaşlarıyla çıkarttığı Mebâhis-i İlmiyye adlı aylık dergiye makaleler yazmıştır. Bu dergide yayımladığı makaleleri arasında “Mahsûsât ve Gayr-ı Mahsûsât” isimli felsefî bir yazısı, ayrıca türev ve fonksiyonlar üzerine yazıları bulunur.
Hüseyin Tevfik Paşa, daima devlet memuriyetiyle görevli olmasına rağmen, matematik bilimlerle ilgilenmeye zaman ayırabilmiş, zengin bir kütüphane oluşturmuş, çevresindeki Sâlih Zekî gibi yetenekli gençlere, vakit ayırmış, periyodik yayınlarla entellektüel bir ortamın oluşmasına gayret sarf etmiştir.
Hüseyin Tevfik Paşa, 1872′de Amerika’daki bazı silah fabrikalarına ısmarlanan tüfeklerin imalatını ve şartnâmeye uyulup uyulmadığını kontrol etme göreviyle Amerika’ya gönderilmiştir. 1878 yılına kadar Amerika’da kalmış ve bu süre içinde matematikle uğraşmıştır; Lineer Cebir adlı İngilizce kitabını bu sırada yazmış ve Argand’ın kompleks sayılarla ilgili teorisinde ileri sürdüğü çarpımı üç boyutlu uzaya uygulamanın bir yolunu bulmuştur.
Eserinin önsözünde şöyle söylemektedir: “Bu kitapta incelenen lineer cebir, dünyanın Sir William Hamilton’a borçlu olduğu quaterniyonlara çok benzer. Lineer cebir, quaterniyonların bütün potansiyellerine sahiptir ve güçlüğü daha azdır. Quaterniyonlar üniversitelerde öğretilmektedir ve kabul görmüş bir bilgidir. Lineer cebirin de aynı kabülü görüp görmeyeceğini, hattâ quaterniyonların yerini alıp almayacağını şimdiden bilmiyorum”.
Kendi sisteminin üstünlüğünü ise şöyle ifade etmiştir:
“Quaterniyonların çarpımı, isim olarak bile düzlem geometride ele alındığında, bizi üç boyutlu uzayda çalışmaya zorlamaktadır; halbuki lineer cebirde yalnızca iki boyut ele alındığı zaman bir üçüncü boyutu düşünme durumunda değiliz”.
Hüseyin Tevfik Paşa’nın bu eseri tercüme değildir ve konuya özgün katkı yapması açısından çok önemlidir.
Tevfik Paşa’nın başka pek çok görevleri olmuş, Fransa ve Amerika’da kaldığı sıralarda Fransızca ve İngilizce’yi, bu dillerde kitap yazabilecek kadar iyi öğrenmiştir. Gazi Ahmed Muhtar Paşa ve Yusuf Ziya Paşa ile birlikte Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiye’nin ve Dârüşşafaka’nın kurucularındandır. Burada matematik dersleri vermiş, yine bu sıralarda arkadaşlarıyla çıkarttığı Mebâhis-i İlmiyye adlı aylık dergiye makaleler yazmıştır. Bu dergide yayımladığı makaleleri arasında “Mahsûsât ve Gayr-ı Mahsûsât” isimli felsefî bir yazısı, ayrıca türev ve fonksiyonlar üzerine yazıları bulunur.
Hüseyin Tevfik Paşa, daima devlet memuriyetiyle görevli olmasına rağmen, matematik bilimlerle ilgilenmeye zaman ayırabilmiş, zengin bir kütüphane oluşturmuş, çevresindeki Sâlih Zekî gibi yetenekli gençlere, vakit ayırmış, periyodik yayınlarla entellektüel bir ortamın oluşmasına gayret sarf etmiştir.
Hüseyin Tevfik Paşa’nın Eserleri
1- Zeyl-i usul-i Cebir
2- Cebr-i Âlâ
3- Fenn-i Makina
4- Mebahis-i İlmiye Mecuasmda yazdığı makaleler (Hesab-ı Müsenna = Dual Aritmetique)
5- Tahir Paşa’nın Usul-i Cebir adlı eserine yazdığı ek türevler,Taylor ve Mc’Lauren bahisleri içerir.
6- Usul-i llm-i Hesap
7- Astronomi
8- Mahsusat ve Gayrı Mahsusat (Felsefeye ait bir eserdir).
9- Linear Algebra
1- Zeyl-i usul-i Cebir
2- Cebr-i Âlâ
3- Fenn-i Makina
4- Mebahis-i İlmiye Mecuasmda yazdığı makaleler (Hesab-ı Müsenna = Dual Aritmetique)
5- Tahir Paşa’nın Usul-i Cebir adlı eserine yazdığı ek türevler,Taylor ve Mc’Lauren bahisleri içerir.
6- Usul-i llm-i Hesap
7- Astronomi
8- Mahsusat ve Gayrı Mahsusat (Felsefeye ait bir eserdir).
9- Linear Algebra
Cahit Arf
(1910-1997)
(1910-1997)
1910 yılında Selanik’te doğdu. Yüksek
öğrenimini Fransa’da Ecole Normale Superieure’de tamamladı (1932). Bir
süre Galatasaray Lisesi’nde matematik öğretmenliği yaptıktan sonra
İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde doçent adayı olarak çalıştı.
Doktorasını yapmak için Almanya’ya gitti. 1938 yılında Göttingen
Üniversitesi’nde doktorasını bitirdi. Yurda döndüğünde İstanbul
Üniversitesi Fen Fakültesi’nde profesör ve ordinaryus profersörlüğe
yükseldi. Burada 1962 yılına kadar çalıştı. Daha sonra Robert Koleji’nde
Matematik dersleri vermeye başladı.1964 yılında Türkiye Bilimsel ve
Teknik Araştırma Kurumu (Tübitak) bilim kolu başkanı oldu.
Daha sonra gittiği Amerika Birleşik
Devletleri’nde araştırma ve incelemelerde bulundu; Kaliforniya
Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak görev yaptı. 1967 yılında
yurda dönüşünde Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine
getirildi. 1980 yılında emekli oldu. Emekliye ayrıldıktan sonra
TÜBİTAK’a bağlı Gebze Araştırma Merkezi’nde görev aldı. 1985 ve 1989
yılları arasında Türk Matematik Derneği başkanlığını yaptı.
Arf İnönü Armağanı’nı (1948) ve Tübitak
Bilim Ödülü’nü kazandı (1974). Cebir ve Sayılar Teorisi üzerine
uluslararası bir sempozyum 1990′da 3 ve 7 Eylül tarihleri arasında
Arf’in onuruna Silivri’de gerçekleştirilmiştir. Halkalar ve Geometri
üzerine ilk konferanslarda 1984′te İstanbul’da yapılmıştır. Arf,
matematikte geometri kavramı üzerine bir makale sunmuştur. Cahit Arf
1997 yılının Aralık ayında bir kalp rahatsızlığı nedeniyle aramızdan
ayrıldı.
(1474-1525)
Türk İslam Dünyası astronomi ve
matematik alimleri arasında, ortaya koyduğu eserleriyle haklı bir
şöhrete sahip Ali Kuşçu, Osmanlı Türkleri’nde, astronominin önde gelen
bilgini sayılır. “Batı ve Doğu Bilim dünyası onu 15. yüzyılda yetişen
müstesna bir alim olarak tanır.” Öyle ki; müsteşrik W .Barlhold, Ali
Kuşcu’yu “On Beşinci Yüzyıl Batlamyos’u” olarak adlandırmıştır. Babası,
Uluğ Bey’in kuşcu başısı (doğancıbaşı) idi. Kuşçu soyadı babasından
gelmektedir. Asıl adı Ali Bin Muhammet’tir. Doğum yeri Maveraünnehir
bölgesi olduğu ileri sürülmüşse de, adı geçen bölgenin hangi şehrinde ve
hangi yılda doğduğu kesinlikle bilinmektedir.
Ancak doğum şehri Semerkant, doğum
yılının ise 15. yüzyılın ilk dörtte biri içerisinde olduğu kabul
edilmektedir. 16 Aralık 1474 (h. 7 Şaban 879) tarihinde İstanbul’da
ölmüş olup, mezarı Eyüp Sultan Türbesi hareminde bulunmaktadır. Ölüm
tarihi; torunu meşhur astronom Mirim Çele-bi’nin (ölümü, Edirne 1525)
Fransça yazdığı bir eserin incelenmesi sonucu anlaşılmıştır. Mezar
yerinin 1819 yılına kadar belirli olduğu ve hüsn-ü muhafazasının
yapıldığı; ancak 1819 yılından sonra, Ali Kuşcu’ya ait mezarın yerine,
zamanının nüfuzlu bir devlet adamının mezar taşının konmuş olduğu
anlaşılmaktadır. Uluğ Bey’in Horasan ve Maveraünnehir hükümdarlığı
sırasında, Semerkant’ta ilk ve dini öğrenimini tamamlamıştır. Küçük
yaşta iken astronomi ve matema-tiğe geniş ilgi duymuştur.
Devrinin en büyük bilginlerinden; Uluğ
Bey , Bursalı Kadızade Rumi, Gıyaseddün Cemşid ve Mu’in al-Din
el-Kaşi’den astronomi ve matematik dersi almıştır. Önce,Uluğ Bey,
tarafından 1421 yılında kurulan Semerkant Rasathanesi ilk müdürü,
Gıyaseddün Cemşid’in, kısa süre sonra da Rasathanenin ikinci müdürü
Kadızade Rumi’nin ölümü üzerine, Uluğ Bey Rasathaneye müdür olarak Ali
Kuşcu’yu görevlendirmiştir. Uluğ Bey Ziyc’inin tamamlanmasında büyük
emeği geçmiştir. Nasirüddün Tusi’nin Tecrid-ül Kelam adlı eserine
yazdığı şerh, bu konuda da gayret ve başarısının en güzel delilini
teşkil etmektedir. Ebu Said Han’a ithaf edilen bu şerh, Ali Kuşcu’nun
ilk şöhretinin duyulmasına neden olmuştur. Kaynakların değerlendirilmesi
sonucu anlaşılmaktadır ki; Ali Kuşcu yalnız telih eseriyle değil, talim
ve irşadıyle devrini aşan bir bilgin olarak tanınmaktadır. Öyle ki;
telif eserlerinin dışında, torunu Mirim Çelebi, Hoca Sinan Paşa ve Molla
Lütfi (Sarı Lütfi) gibi astronomların da yetişmesine sebep olmuştur. Bu
bilginlerle beraber, Ali Kuşcu’yu eski astronominin en büyük
bilginlerinden birisi olarak belirtebiliriz.
Ömer Hayyam
(1048-1131)
(1048-1131)
Asıl adı Giyaseddin Ebu’l Feth Bin
İbrahim El Hayyam’dır. 18 Mayıs 1048′de İranın Nişabur kentinde doğan
Ömer Hayyam bir çadırcının oğluydu. Çadırcı anlamına gelen soyadını
babasının mesleğinden almıştır. Fakat o soyisminin çok ötesinde işlere
imza atmıştır. Daha yaşadığı dönemde İbn-i Sina’dan sonra Doğu’nun
yetiştirdiği en büyük bilgin olarak kabul ediliyordu. Tıp, fizik,
astronomi, cebir, geometri ve yüksek matematik alanlarında önemli
çalışmaları olan Ömer Hayyam için zamanın bütün bilgilerini bildiği
söylenirdi. O herkesten farklı olarak yaptığı çalışmaların çoğunu kaleme
almadı, oysa O ismini çokça duyduğumuz teoremlerin isimsiz
kahramanıdır. Elde bulunan ender kayıtlara dayanılarak Ömer Hayyam’ın
çalışmaları şöyle sıralanabilir.
Yazdığı bilimsel içerikli kitaplar
arasında Cebir ve Geometri Üzerine, Fiziksel Bilimler Alanında Bir Özet,
Varlıkla İlgili Bilgi Özeti, Oluş ve Görüşler, Bilgelikler Ölçüsü,
Akıllar Bahçesi yer alır. En büyük eseri Cebir Risalesi’dir. On bölümden
oluşan bu kitabın dört bölümünde kübik denklemleri incelemiş ve bu
denklemleri sınıflandırmıştır. Matematik tarihinde ilk kez bu
sınıflandırmayı yapan kişidir. O cebiri, sayısal ve geometrik
bilinmeyenlerin belirlenmesini amaçlayan bilim olarak tanımlardı.
Matematik bilgisi ve yeteneği zamanın çok ötesinde olan Ömer Hayyam
denklemlerle ilgili başarılı çalışmalar yapmıştır. Nitekim, Hayyam 13
farklı 3. dereceden denklem tanımlamıştır. Denklemleri çoğunlukla
geometrik metod kullanarak çözmüştür ve bu çözümler zekice seçilmiş
konikler üzerine dayandırılmıştır. Bu kitabında iki koniğin arakesitini
kullanarak 3. dereceden her denklem tipi için köklerin bir geometrik
çizimi bulunduğunu belirtir ve bu köklerin varlık koşullarını tartışır.
Bunun yanısıra Hayyam, binom açılımını
da bulmuştur. Binom teoerimini ve bu açılımdaki kat sayıları bulan ilk
kişi olduğu düşünülmektedir. (Pascal üçgeni diye bildiğimiz şey aslında
bir Hayyam üçgenidir). Öğrenimi tamamlayan Ömer Hayyam kendisine
bugünlere kadar uzanacak bir ün kazandıran Cebir Risaliyesi’ni ve
Rubaiyat’ı Semerkant’ta kaleme almıştır. Dönemin üç ünlü ismi
Nizamülmülk, Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam bu şehirde bir araya gelmiştir.
Dönemin hakanı Melikşah, adı devlet düzeni anlamına gelen ve bu ada
yakışır yaşayan veziri Nizamül-mülk’e çok güvenirdi. Ömer Hayyam ile ilk
kez Semerkant’ta tanışan Nizam onu İsfahan’a davet eder. Orada
buluştuklarında O’na devlet hülyasından bahseder ve bu büyük hayalinin
gerçekleşmesi için Hayyam’dan yardım ister. Fakat Hayyam devlet işlerine
karışmak istemez ve teklifini geri çevirir. 4 Aralık 1131′de doğduğu
yer olan Nişabur’ da fani dünyaya veda eder.
Kerim Erim
(1894-1952)
(1894-1952)
İstanbul Yüksek Mühendis mektebi’ni
bitirdikten (1914) sonra Berlin Üniversitesi’nde Albert Einstein’in
yanında doktorasını yaptı (1919). Türkiye’ye dönünce, bitirdiği okulda
öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Üniversite reformunu hazırlayan
kurulda yer aldı. Yeni kurulan İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde
analiz profesörü ve dekan olduğu gibi Yüksek Mühendis Mektebi’nde de
ders vermeye devam etti. Yüksek Mühendis Mektebi İstanbul Teknik
Üniversitesi’ne dönüştürülünce buradan ayrıldı ve yalnızca İstanbul
Üniversitesi’nde çalışmaya devam etti. Daha sonra burada ordinaryüs
profesör oldu. 1948 yılında Fen Fakültesi Dekanlığı’na getirildi.
1940-1952 yılları arasında İstanbul
Üniversitesi Fen Fakültesi’ne bağlı Matematik Enstitüsü’nün başkanlığını
yaptı. Türkiye’de yüksek matematik öğretiminin yaygınlaşmasında ve
çağdaş matematiğin yerleşmesinde etkin rol oynadı. Mekaniğin matematik
esaslara dayandırılmasına da öncülük etti. Matematik ve fizik
bilimlerinin felsefe ile olan ilişkileri üzerinde de çalışmalarda
bulunan Erim’in Almanca ve Türkçe yapıtları bulunmaktadır. Bunlardan
bazıları şunlardır:
Nazari Hesap (1931), Mihanik (1934),
Diferansiyel ve İntegral Hesap (1945), Über die Traghe-its-formen eines
modulsystems (Bir modül sisteminin süredurum biçimleri üstüne – 1928)
Matrakçı Nasuh
(Bilinmiyor-1553)
(Bilinmiyor-1553)
Türk, minyatürcü. Ayrıca matematik ve
tarih konularında kitaplar da yazmış çok yönlü bir bilgindir. Doğum
tarihi ve yeri bilinmiyor. Kâtip Çelebi ölüm tarihi olarak 1533′ü
vermekteyse de, bunun doğru olmadığı bugün kesinleşmiştir. Çeşitli
kaynaklarda onun 1547′den, 1551′den, 1553′ten sonra ölmüş olabileceği
ileri sürülmektedir. Yaşamı üstüne bilgi de yok denecek kadar azdır.
Saraybosna yakınlarında doğduğuna, dedesinin devşirme olduğuna ilişkin
kesinleşmemiş ipuçları vardır.
Enderun’da okumuştur. Matrakçı ya da
Matrakî adıyla anılması, lobotu andıran sopalarla oynandığı ve eskrime
benzeyen bir tür savaş oyunu olduğu bilinen “matrak” oyununda çok usta
olmasından ve belki de bu oyunun mucidi bulunmasından ileri gelmektedir.
Nasuh ayrıca çok usta bir silahşördü. Bu nedenle Silahî adıyla da
anılırdı. Türlü silah ve mızrak oyunlarındaki ustalığı nedeniyle Osmanlı
ülkesinde “üstad” ve “reis” olarak tanınması için 1530′da I. Süleyman
(Kanuni) tarafından verilmiş bir beratı da vardı. Çeşitli silahların
nasıl kullanılacağını ve dövüş yöntemlerini anlatan Tuhfetü’l-Guzât adlı
bir kılavuz kitap bile yazmıştı.
Nasuh, özellikle geometri ve matematik
alanlarında önemli bir bilim adamıydı. Uzunluk ölçülerini gösteren
cetveller hazırlamış ve bu konuda kendinden sonra gelenlere önderlik
etmiştir. Matematiğe ilişkin iki kitabı Cemâlü’l-Küttâb ve Kemalü’l-
Hisâb ile Umdetü’l-Hisâb’ı I. Selim (Yavuz) döneminde yazmış ve padişaha
adamıştır. Bu yapıtlardan sonuncusu uzun yıllar matematikçilerin
elkitabı olarak kullanılmıştır.
(1730-1790)
1730 yılında şimdiki Manisa’nın Gelenbe
kasabasında doğan Gelenbevi İsmail Efendi, Osmanlı İmparatorluğu
matematikçilerindendir. Asıl adı İsmail’dir. Gelenbe kasabasında doğduğu
için ikinci adı onun bu doğduğu kasabadan gelir. Daha çok Gelenbevi
adıyla ün kazanmıştır. Önce, kendi çevresindeki bilginlerden ilk
bilgilerini almıştır. Daha sonra, öğrenimini tamamlamak üzere İstanbul’a
gitmiştir. Burada, çok değerli ve kültürlü öğretmenlerden yararlanıp
matematik bilgisini oldukça ilerletmiştir. Müderrislik sınavına
kazananarak 33 yaşında müderris olmuştur. Bundan sonra kendisini tümüyle
ilme verip çalışmalarına devam etmiştir.
Gelenbevi, eski yöntemle problem çözen
son Osmanlı matematikçisidir. Sadrazam Halil Hamit Paşa ve Kaptan-ı
Derya Cezayirli Hasan Paşa’nın istekleri üzerine, Kasımpaşa’da açılan
Bahriye Mühendislik Okulu’na altmış kuruşla matematik öğretmeni olarak
atandı. Bu atama ona parasal yönden bir rahatlık getirdi. Hakkında şöyle
bir öykü anlatılır: ‘Bazı silahların hedefi vurmaması, padişah III.
Selim’i kızdırmış ve bunun üzerine Gelenbevi’yi huzuruna çağırarak ona
uyarıda bulunmuştur. Gelenbevi bunun üzerine hedefe olan uzaklıkları
tahmin ederek gerekli silahlardaki düzeltmeleri yapmış ve topların
hedefi vurmalarını sağlamıştır. Gelenbevi’nin bu başarısı padişahın
dikkatini çekmiş ve padişah tarafından ödüllendirilmiştir. Gelenbevi,
Türkçe ve Arapça olmak üzere tam otuz beş eser bırakmıştır. Türkiye’ye
logaritmayı ilk sokan Gelenbevi İsmail Efendi’dir.
(1864-1921)
1864 yılında İstanbul’da yoksul bir
ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Babası Boyabatlı Hasan Ağa, annesi
Saniye Hanımdır. Anne ve babasının ölümü üzerine ninesi tarafından on
yaşındayken Darüşşafaka’ya verildi. 1882 yılında Darüşşafaka’yı
birincilikle bitirdi. Aynı yıl Posta ve Telgraf Nezareti Telgraf Kalemi
(Fen Şubesi)’ne memur olarak atandı. 1884 yılında Nezaretin Avrupa’da
uzman telgraf mühendisi ve fizikçi yetiştirme kararı üzerine birkaç
arkadaşıyla birlikte Paris’e gönderildi ve burada Politeknik
Yüksekokulu’nda elektrik mühendisliği öğrenimi gördü. 1887 yılında
İstanbul’a döndü ve eski dairesinde elektrik mühendisi ve müfettiş
olarak çalıştı. Ek görev olarak Mekteb-i Mülkiye’de (bugün Ankara
Üniversitesi’ne bağlı Siyasal Bilgiler Fakültesi) fizik ve kimya
dersleri verdi (1889-1900). Bu arada Rasathane-i Amire müdürlüğünde ve
II. Meşrutiyetin ilanından (1908) sonra Maarif Nezareti Meclis-i Maarif
üyeliğinde bulundu. 1910’da Mekteb-i Sultani (bugün Galatasaray Lisesi)
müdürlüğüne atandı. 1912’de Maarif Nezareti müsteşarı, 1913’te
Darülfünün-ı Osmani (bugün İstanbul Üniversitesi) rektörü oldu. 1917’de
rektörlükten ayrıldıysa da üniversitedeki görevini Fen Şubesi
(Fakültesi) Müderrisi (Profesör) olarak sürdürdü. Ömrünün sonuna doğru
aklî dengesini kaybetti ve tedavi altındayken 1921 yılında Şişli’deki
Fransız Hastanesi’nde öldü. Fatih Camiinin bahçesine gömüldü.
3 kez evlenmiş olan Salih Zeki, bu
evliliklerden birini Halide Edip’le (Adıvar) yapmış, ölümünden kısa bir
süre önce ayrılmıştı. Salih Zeki, önde gelen son dönem Osmanlı matematik
bilginlerindendi. İkdam, Darüşşafaka ve İktisadiyat gazeteleri ile
Darülfünun dergisine sayısız katkıda bulundu. Dönemin ünlü bilginleriyle
matematik ve fen bilimleri konusunda yazılı tartışmalara girdi ve bu
konularda bir kısmı ders kitabı olmak üzere çok sayıda yapıt verdi.
Yapıtları: Hendese (Geometri) [lise ders
kitabı]; Hikmet-i Tabiiye (Fizik) [lise ders kitabı]; Mebhas-ı Savt
(Fonetik); Mebhas-ı Elektrik-i Miknatisi (Elektro Magnetizma); Mebhas-ı
Hararet-i Harekiye (Termodinamik); Mebhas-ı Cazibeyi Umumiye (Genel
Çekim); Mebhas-ı Elektrikiyet ve Şariyet (Elektrik ve Kılcallık);
Hesab-ı İhtimali (İhtimaller Hesabı); Mebhas-ı Hareket-i Seyalat
(Akışkanların Hareketi); Hendese-i Tahliliye (Analitik Geometri);
Mebhas-ı Nazariye-i Temevvücat (Dalga Teorisi); Heyet-i Riyaziye
(Matematik Astronomi); Kamus-u Riyaziyat (Matematik Ansiklopedisi);
Asar-ı Bakiye (Ölmez Eserler). Son iki yapıtın tamamı, ayrıca Henri
Poincare’den çevirdiği dört kitap basılmamıştır.
(1926-2003)
Cebirsel sayılara katkılarıyla tanınan
Japon asıllı Türk matematik bilgini. 1948′de Osaka Üniversitesi
Matematik Bölümü’nü bitirdi. 1953′te doktor, 1955′te de doçent
unvanlarını aldı. 1957-59 arasında Almanya’da Hamburg Üniversitesi’nde
Helmuth Hasse’nin yanında araştırmalar yaptı. Hasse’nin önerisi üzerine
1960′ta Türkiye’ye gelerek Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinde İstatistik
dersleri vermeye başladı. 1961′de aynı üniversitenin fen fakültesinde
yabancı uzmanlığa atandı. 1964′te Türk uyruğuna geçerek, 1965′te doçent,
1966′da profesör oldu. 1968′de Ege Üniversitesi’nin izniyle bir yıl
süreyle çalışmak üzere Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne gitti. İzninin
bitiminde Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin sürekli kadrosuna girdi.
Çeşitli tarihlerde Hamburg, ABD’deki California ve Ürdün’deki Yermuk
üniversitelerinde konuk öğretim üyesi,1976′da Princeton’daki Yüksek
Araştırma Enstitüsü’nde araştırmacı olarak çalıştı. Türkiye Bilimsel ve
Teknik Araştırma Kurumu’nun (Tübitak) Temel Bilimler Araştırma Kurumunda
yer aldı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Pür Matematik Araştırma Ünitesi
başkanlığı yaptı. Cebir ve sayılar kuramına katkılarından dolayı
1979′da Tübitak Bilim Ödülü’nü kazandı. Japonya’da bulunduğu dönemde
halkalar kuramı ve grupların matrisle gösterimi üzerine araştırmalar
yapan İkeda, 1970′lerde cebirsel sayılar kuramına yönelerek, rasyonel
sayılar cisminin salt Galois grubunun otomorfizimleri ve tümelliği
konularında önemli çalışmalar gerçekleştirdi. Ünlü matematik dergisi
Crelle’s Journal’da yayımlanan bir çalışmasında Galois grubunun çok özel
bir yapıda olduğunu gösterdi.
(1956-)
1956′da İstanbul’da doğdu. İlkokuldan
sonra ortaokulu İstanbul’da Saint Joseph Lisesi’nde, liseyi de
İsviçre’nin Lozan kentinde tamamlayan Nesin 1977-1981 yılları arasında
Paris VII Üniversitesi’nde matematik öğrenimi gördü. Daha sonra ABD’de
Yale Üniversitesi’nde matematiksel mantık ve cebir konularında doktora
yapan Ali Nesin, 1985-1986 arasında Kaliforniya Üniversitesi Berkeley
Kampusü’nde öğretim üyeliği yaptı. Türkiye’ye kısa dönem askerlik görevi
için geldiği sırada “orduyu isyana teşvik” iddiasıyla tutuklanarak
yargılandı. Yargılanma sonunda beraat ettiği halde pasaport verilmediği
için işine dönemeyen Nesin, sonunda yeniden passaport alarak yurtdışına
gitti. 1987-1989 arasında Notre Dame Üniversitesi’nde yardımcı doçent,
ardından 1995′e kadar Kaliforniya Üniversitesi Irvine Kampusü’nde doçent
ve daha sonra profesör olarak görev yaptı. 1993-1994 Öğretim Yılı’nı
Bilkent Üniversitesi’nde misafir öğretim görevlisi olarak geçirdi.
1995′te, babası Aziz Nesin’in ölümü üzerine yurda kesin dönüş yaptı ve
Nesin Vakfı yöneticiliğini üstlendi. Ayrıca Bilgi Üniversitesi Matematik
Bölümü Başkanı olan Ali Nesin iki çocuk sahibidir. Kasım 2004′den beri
de Nesin Yayınevi genel yönetmenliğini yapmaktadır.
Ali Nesin’in Matematik ve Korku,
Matematik ve Doğa, Matematik ve Sonsuz, Develerle Eşekler, Önermeler
Mantığı adlı kitaplarının yanısıra çeşitli dergilerde çıkmış bilimsel
makaleleri ve İngilizce bir kitabı bulunmaktadır. Matematiksel araştırma
alanı “Morley mertebesi sonlu gruplar”dır. Aynı zamanda, üç ayda bir
yayımlanan, Matematik Dünyası adlı bir matematik dergisi çıkarmaktadır.
Matematik araştırmaları, bölüm
başkanlığı ve Nesin Vakfı yöneticiliğinin yanı sıra yağlıboya resim,
desen ve portre çalışmaları da yapmaktadır.
kaynak: webalemi.org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder