Her
ne oluyorsa içimizde bir yerlerde oluyor!
Hûlya
Konar ile söyleşi
Beyin
programlama temelli NLP'yi duymayanımız kalmadı. Şimdi de sizden spiritüel NLP
kavramını duyuyoruz. NLP'ye biraz 'kalp' mi kattınız yoksa?
“Programlama” çok
önemli bir kelime... Bir insanın davranışlarının çoğu programlardan oluşuyor.
Çocukluk dönemlerinden itibaren hepimiz beynimizi bilinçli ya da bilinçsiz
olarak programlıyoruz. Örneğin, eşini telefonla arayan bir kadının eşine
ulaşamaması sonucunda ilk aklına gelen “aldatılma” duygusu, kadının bu gibi
durumlar için kendi zihnini programlamış olmasından başka bir şey değildir.
Programlamalarımız çoğu zaman kendimizi koruma amaçlı olduğu için bize güvenli
ve faydalı gelebilir, ancak doğrusu her türlü hal ve durumda daha esnek
olabilmek, sınırlar koymadan çok sayıda seçeneğin olabiletesini kabul edebilmek
ve konuya daha geniş açıdan bakabilmektir. İşte, NLP (Neuro Linguistic
Programming) ile geçmişte oluşturulmuş programlarda değişiklik
yapabiliyoruz, değişim süreçlerini,
güçlü, etkili ve kalıcı bir alışkanlık olarak bilinçaltımıza
yerleştirebiliyoruz. NLP, oldukça güçlü bir gelişim ve dönüşüm
modelidir. Başlangış noktası insana duyulan hayranlık ve merak olan NLP, bana
göre yaşamı daha anlamlı kılan serüven dolu bir yolculuktur. Bu yolculuğa
katılan bireyler, sağlıklı düşünmeyi, duygularını kontrol edebilmeyi ve bu değişim, dönüşümü kalıcı bir hale
getirebilmeyi öğrenebilirler.
SPİRİTÜEL
NLP (SNLP) de ise tüm yöntemlerin uygulanması, kendine karşı
sorumluluğun, sevme yetisi ve bilinçliliğin gelişim temeline dayanmaktadır. Spiritüel
NLP, yaşamdaki duyu ve yapılarla, bilhassa insana dair spiritüel
bilgileri dikkate alır. Bunu yaparken
“sevme yetisi”, “bilinçliliğin gelişmesi” ve “kendine karşı sorumluluk” gibi
oldukça önemli spiritüel prensiplerin üzerinde durur. Velhasıl sizin dediğiniz
gibi NLP'ye kalp ♥ yani sevgi katmış oluyoruz özetle :)
Spiritüel
NLP bazı prensiplerin üzerinde duruyor diyorsunuz, nedir bunlar?
Bazı SNLP
prensiplerinden bahsetmeden önce SPİRİTÜALİTE kavramını açmak istiyorum;
Spiritüalite, başkalarının gelişimine, başarmalarına olanak sağlamak amacıyla
içten gelen yardım isteği, sevgiye, umuda, iyimserliğe olan bağlılık, yaşamda
bir anlama ulaşma yolunda isteklilik ve sorgulama, insanlarla bir bütün olma,
ortak bir amaçta buluşma isteğidir. İçten gelen mükemmel bir yaşama gücüdür.
SNLP diğer disiplinler gibi bazı prensipler üzerine kurulmuştur ve bu ön
kabüller SNLP’nin özünü oluşturmaktadır. Tıpkı mevcut NLP ya da diğer
disiplinlerdeki ilkeler gibi, bunlarıda doğru şekilde kullanırsak yaşamımızda
yüksek oranda faydalarını görebiliriz.
SNLP, insana dair
spiritüel bilgileri dikkate alır yani bir insanın olanaklarını geliştirmesine,
yaşamda Yaratıcı güç tarafından verilen doğal spiritüel gelişimden doğan
prensiplerle uyum içinde olmasına, kendi refahını aramasına ve aktarmasına
yardımcı olur. Bu yolda ilerlerkende özellikle “sevme yetisi”, “bilinçliliğin
gelişimi” ve “kendine karşı sorumluluk” prensiplerinin üzerinde durur.
-
Ne
kadar çok seversen, o kadar güçlü olursun. Spiritüel anlamda sevgi; başkalarıyla uyum içinde
olmak, kendini onlarda görmek demektir. Sevgi en büyük güçtür. Bir insanın
kalbini başkalarına tamamen açabilmesi için, öncelikle kendisi ile barışık
olmalıdır, yani 'ben' kavramını kabul etmeli, yaşamına uyarlayabilmelidir.
Sevgi, hayatın olumlu gücüdür.
-
Sadece
gerçek anlamda mutluysan ve mutluluğunu yayabiliyorsan başarılısındır. Kişi dışarıdan bakıldığında imrenilen bir iş
titrine ve gelire sahip olabilir ama en öze indiğimizde okuduğu okullar,
statüsü, ilişkileri onu mutlu etmiyordur. Böyle bir durumda bu kişinin yaşamı
başarısızlık örneğidir.
-
Sevgiyle
kabul etmek sağlıklı olmak, sağlıklı olmakta bütünlük oluşturmaktır. Dünya bir yansımadır. Dış dünyada bir şey
reddildiği taktirde, vücutta bu bölünmenin bir yansıması görülür. Olanı olduğu
gibi kabul etmekte zorlanan, çok fazla dağınık düşüncesi olan, yoğun korkular
yaşayan kişilerin sık baş dönmesi yaşayabilmesi gibi...
-
Ne
kadar çok algılarsan, kendi için o kadar çok şey yapabilirsin. “En sonunda, yolun üzerinden ne topladıysan
ona sahip olursun!” Kişi, yolunun üzerinde olanları farketmediyse, yoldaki işaretleri algılamadıysa hiçbir şeyi
yanına alamaz ve başında ne ise sonunda da o olarak kalır!
-
Öğrenen
ve öğreten kişi yaşar. Yaşamın özü öğrenmek ve öğretmektir. Öğrenerek gelişiyor ve öğreterek tüm yaratılışın
gelişmesine katkıda bulunuyoruz.
-
İnsanın
ruhu, zihni ve bedeni arasındaki uyum için sevgi yetisinin gelişimi, kendine
karşı sorumluluğun güçlenmesi, bilinçliliğin gelişimi oldukça önemlidir. Bunların güçlenmesi, kişinin yeteneklerinin
artması ve spiritüel açıdan güçlenmesi
demektir.
Özelde
NLP'de genelde ise tüm kişisel gelişim tekniklerinde 'mükemmel olma' hedefi
insanların önüne konuyor. Mükemmel olmak gerçekten öğrenilebilen bir şey midir?
“Mükemmel” kelimesi ucu bucağı olmayan bir tanıma
sahiptir ve açılımı kişisel farklılıklar gösterebilir. Bu yüzden, ben NLP için,
“mükemmellik psikolojisi” yerine “yaratıcı psikolojidir” tanımını kullanmayı
tercih ediyorum. Çünkü bana göre mükemmel olma çabası insanı yoran, harap ve
bitap düşürebilen bir çabadır. Bize biz olma özelliğini
veren mükemmel olmayan yanlarımızdır. Hepimiz mükemmel olsaydık soğuk,
sıradan, tekdüze, durağan varlıklar olurduk. Mükemmel olmayan yanlarımız olmasa gelişemez,
ilerleyemezdik. Böyle düşündüğüm için, tüm bireysel ve kurumsal çalışmalarımda
benim hedefim mükemmellik olmuyor. Başlangıç noktası insana duyulan merak ve
hayranlık olan NLP'de zaten, bireyi mükemmel yapmakla değil, kişinin kendi
dünya görüşünü zenginleştirmekle ilgilenir. Başta dediğim gibi mükemmel olmanın
sınırı yoktur, değerlendiren her kişinin bakışına göre sonuç farklı olabilir.
Ancak herhangi bir alanda üstün sonuçlar çıkaran kişilerin çalışma yöntemleri
araştırılıp, bir başka kişinin yaşam tarzı, hayata bakış açısı ile yeniden
yoğrulup, bir takım prensiplerin içsel kabulü ve en önemlisi disiplinli bir
çalışma ile benzer üstün sonuçlar elde edilebilir. Yeteneklerin başkalarına
aktarılması için, üstün niteliklerin sistemli olarak modelleme prensibi,
NLP'nin anahtar tekniğidir.
Yeteneğin doğuştan değil, öğrenilebileceğini
savunan Laszlo Polgar, 1960'larda bunu ispatlamak için çok ilginç bir yol
seçiyor. Şöyle bir ilan yayımlıyor. "Yetenek doğuştan gelmez, öğrenilir.
Bunu ispatlamak için benimle evlenecek bir kadın arıyorum. Evleneceğiz ve
çocuklarımıza küçük yaştan başlayarak satranç öğreteceğiz. Onları dünyanın en
iyi satranç oyuncuları yapacağız. Buna hazırsanız, benimle evlenin."
Klara adlı bir öğretmen, Polgar ile evlenmeyi kabul
ediyor. Ve deney başlıyor. Polgar bu deney için satrancı seçiyor çünkü
kendisinin satrançta bir uzmanlığı yok. Sadece orta derecede bir oyuncu. Klara
ise hiç satranç bilmiyor. Laszlo eve binlerce satranç kitapları alıyor ve
okumaya başlıyor. Eğitim bilgisi ile birleştirip öğretme yöntemleri
geliştiriyor.
Laszlo ve Klara'nın ilk çocukları Suzan iki yaşında satranca başlıyor. İyi bir eğitimci olan karı koca, Suzan için mükemmel ve yoğun bir program hazırlıyor. Suzan günde neredeyse 8 saat pratik yapıyor. Daha sonra ikinci ve üçüncü kızları doğuyor. Onlar da programa dahil ediliyor. Her biri günde en az 8 saat pratik yapıyor. Üç kız diğer derslere de çalışıyor ve farklı diller öğreniyor ama asıl konuları satranç. İlk kızları Suzan, Dünya Satranç Konfederasyonu tarafından verilen ve en yüksek ünvan olan "Grand Master" ünvanını alan ilk kadın oluyor. Aynı zamanda erkekler satranç yarışmasına hak kazanan ilk kadın oluyor. İkinci kızları insanlık tarihinde hem kadın hem de erkekler arasında "Grand Master" ünvanını alan en genç kişi oluyor. Üçüncü kızları Judit 15 yaşında "Grand Master" oluyor ve şu anda dünyanın en iyi kadın satranç oyuncusu.
Polgar tezini ispatlıyor. Kendisinin satrançta bir uzmanlığı olmamasına rağmen, kızlarını yoğun çalışma ve pratikle mükemmeliğe ulaştırıyor. Aslında Polgar "Ben satranç bilmiyorum derken, genlerin bir etkisi yok" demek istiyor. Genlerin sadece % 50 etkisi olduğu bilinen bir gerçek ancak ilgili konunun nasıl yapılacağını öğrenen kişinin yoğun, etkin ve disiplinli pratik ile hedeflediği sonuca ulaşması mümkündür. Dünyada mümkün olan her şey herkes için mümkündür; sadece nasıl yapılacağını bilmek gerekir.
Laszlo ve Klara'nın ilk çocukları Suzan iki yaşında satranca başlıyor. İyi bir eğitimci olan karı koca, Suzan için mükemmel ve yoğun bir program hazırlıyor. Suzan günde neredeyse 8 saat pratik yapıyor. Daha sonra ikinci ve üçüncü kızları doğuyor. Onlar da programa dahil ediliyor. Her biri günde en az 8 saat pratik yapıyor. Üç kız diğer derslere de çalışıyor ve farklı diller öğreniyor ama asıl konuları satranç. İlk kızları Suzan, Dünya Satranç Konfederasyonu tarafından verilen ve en yüksek ünvan olan "Grand Master" ünvanını alan ilk kadın oluyor. Aynı zamanda erkekler satranç yarışmasına hak kazanan ilk kadın oluyor. İkinci kızları insanlık tarihinde hem kadın hem de erkekler arasında "Grand Master" ünvanını alan en genç kişi oluyor. Üçüncü kızları Judit 15 yaşında "Grand Master" oluyor ve şu anda dünyanın en iyi kadın satranç oyuncusu.
Polgar tezini ispatlıyor. Kendisinin satrançta bir uzmanlığı olmamasına rağmen, kızlarını yoğun çalışma ve pratikle mükemmeliğe ulaştırıyor. Aslında Polgar "Ben satranç bilmiyorum derken, genlerin bir etkisi yok" demek istiyor. Genlerin sadece % 50 etkisi olduğu bilinen bir gerçek ancak ilgili konunun nasıl yapılacağını öğrenen kişinin yoğun, etkin ve disiplinli pratik ile hedeflediği sonuca ulaşması mümkündür. Dünyada mümkün olan her şey herkes için mümkündür; sadece nasıl yapılacağını bilmek gerekir.
Geçenlerde
katıldığım bir panelde konuşmacılardan biri NLP'nin, 'insanı başka başarılı
insanları modellemeyi öğreten bir başarı taklitçisi' olduğunu söyledi. Bana
oldukça ilginç geldi biraz da doğru. Tabiki NLP'yi bize bugüne kadar sunan
eğitimcilerin kahabahati büyük. Çok aparatif bir gelişim metodu olarak sunuldu
bugüne kadar. Anladığım kadarıyla siz işin başka bir penceresinden
bakıyorsunuz.
Bu
noktada, eğitim veren ve alan kişi tarafından “modelleme” ve “başarı”
kelimesine yüklenen anlamlara dikkat etmek gerekir. Evet modelleme benim içinde
oldukça önemli ancak modelleme, taklit etmek demek değil... Bir insan herhangi
bir konuda kendisinden önce başarılı olmuş kişilerin nasıl başarılı olduklarını
zihinsel ve duygusal anlamda inceler, gözlemler, kendisiyle benzeşen ya da
ayrılan noktaları tespit edip, kendisine uygun “yepyeni” bir model geliştirerek
hedeflediği başarıyı yakalayabilir. Bana göre bu taklit etmek değil, kolay
anlaşılır ve öğrenilebilir, bireyin zihin ve ruh yapısına uygun, yeterince
esnek, tamamen ona özel yeni bir model yaratmaktır. Tabi tüm bunarı yapabilmek
için kişinin ne istediğini biliyor olması, “ne istiyorsun?” sorusuna
tereddütsüz yanıt verebiliyor olması gerekmektedir. Tatminkar olmayan şimdiki
durumdan arzulanan bir başka duruma geçebilmek için, kişinin kendisi ile iyi
ilişkiler kurabiliyor olmasıda ayrıca önemli bir detaydır. Çünkü kişi, şimdiki duruma ve burada yanlış
gidenlere odaklanmış olabileceği gibi, gelecekteki arzulanan duruma ve
bekelenen bir takım ödüllerede odaklanmış olabilir. Veya tüm bunları istediğini
zannediyor olabilir. Dünyaya dair her şeyi bilemeyeceğimize göre, çoğu alanda inançlarımız
en iyi tahminlerimizdir.
Bu
nedenle, ben kişinin zihinsel, ruhsal, duygusal, fiziksel bedenlerinin uyum
içinde olması gerektiğine inanıyor ve tüm çalışmalarımda bu dörtlü arasındaki
koordine ve senkronizasyonun yüksek uyumda olmasına özen gösteriyorum. Yani ben
sizin deyiminizle işin, DENGE kısmındayım :) Düşüncelerimiz ve fizyolojimiz
birbiriyle bağlantıda, ne ve nasıl düşündüğümüz fizyolojimizi, fiziksel
sağlığımız ve zindeliğimiz de düşüncelerimizi etkiliyor... Ruhsal boyuttaki
uyum, bireysel varlığımızın ötesinde daha büyük bir bütüne ait olma hissi
olarak kendini gösterir. Ve her şeyden
önce, iyi duygularla dost olmalıyız. Herkese önce iyi duygular vermeliyiz.
Sevdiklerimizi almak için önce mutlu olup sevgi vermeliyiz. Hayatta ne almak
istiyorsak önce onu biz vermeliyiz!
Spiritüel
NLP modern yaşamın kavgaşasıyla boğuşan günümüz insana ne vaat ediyor?
Sorunlarımızı halının altına süpürmek ya da yokmuş
gibi davranmak veya olanı olduğu gibi değilde olmasını istediğimiz gibi
algılamayı seçmek yerine, olup bitenin farkında olarak, başkalarını daha iyi
anlayarak, neyi istediğimizi bilerek ve gerekeni doğru zamanda, uygun araçları
kullanarak etkin şekilde yaparsak başarının bizimle işbirliği yapmasının
kaçınılmaz sonuç olabileceğini söylüyorum. Bunun içinde an'da ve burada kalmak
çok önemli diye hatırlatmak isterim. İnsanın yaşamını ihtiyaçlarına göre
düzenleyebilmesi olanağını tanıyan ve mutluluğunun tadına varmasını sağlayan
sadece bir yer ve bir zaman vardır, o yer “burası” ve zaman dilimi de “şimdidir.”
Tüm diğer şeyler geleceğe yönelik faydalı bir şekilde kullanım için geçerli
şartları oluşturabilir ama “şimdi” gelecek de değildir! Spiritüel NLP, sevgi
temellidir, iç uyum, bilinçli ve bilinçdışı zihin arasındaki denge, sezgilerin
güçlenmesi, daha etkin iç ve dış iletişim ve hem kendine hemde çevreye karşı
sorumluluk konularının üzerinde durur. Her ne oluyorsa içimizde bir yerlerde
oluyor... İşte SNLP ile o içte olanları dışa çıkarıp, ruh'unuzu keşfedip
özgürleşebilir, mevcut yaşamınızdan fazlasıyla keyif alabilirsiniz...
Siz ne tür çalışmalar yapıyorsunuz ve okurlarımız size nasıl ulaşabilir?
Hem
bireysel hem kurumlara yönelik tamamen ihtiyaca özel değişim ve dönüşüm
programları hazırlıyor ve bunları uyguluyorum. Tüm çalışmalarımda,
Holistik (bütünsel) program dahilinde kişilerin zihinsel, duygusal, spiritüel
ve fiziksel bedenlerinin hem birbirleri hemde iş hayatı ve yaşam ile yüksek
uyum ve denge içinde çalışmasını hedefliyorum. Bana göre DENGE başarılı ve keyifli bir hayatın
anahtarıdır... Kişisel dönüşüm, farkındalık, iç motivasyon ve sezgiselliği
arttırıcı bu çalışmalar ile bireyin kendisinde olan ancak farkında olmadığı ve
kullanmadığı kaynakları bilhassa S/NLP ve meditasyonun etkili
teknikleri ve pozitif psikoloji ile bütünleşmiş uygulamalar ile açığa
çıkartıyoruz. Yaşamdan gerçek anlamda keyif alabilmek için, çevrenizde ve kendi
iç dünyanızda neler olduğunun farkında olmanız gerekir. Bu farkındalık ve öze
dönüş yolculuğu sırasında kişi sorumluluklarını, tepkilerini, duygularını,
kişiliğindeki artı ve eksi özellikleri ve kör noktalarını keşfederek tüm
hayatının yönetimini kendi eline alır, aslında gerçekleştirmesi gereken tek
hedefin “ kendisi” olduğunu farkeder...
Hûlya Konar → Hem bireysel hem de kurumsal alanda
farkındalık arttırıcı, pozitif psikoloji uygulamalarıyla bütünleştirerek
hazırladığı dönüşüm odaklı kişisel gelişim eğitimleri ve profesyonel koçluk
çalışmalarına Holistic Transformation Institute’de öğrenme ve öğretme isteğiyle
dolu Eğitmen ve Koç olarak devam eden, ana yaşam ilkesi “Öğrenen, öğreten ve
paylaşan kişi yaşar.” olan Hûlya Konar, Uludağ Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği
mezunudur, NLP (Neuro-linguistic programming) Trainer and Therapist, NLP Life
Coach, EFT Master, Usui Reiki Master, Karuna Ki Master, Hatha Yoga
instructor/Trainer, Zumba Dans instructor, Kahkaha Yogası Liderliği yetkinlik
ünvanlarına sahiptir, 2009 yılından buyana Meditasyon (Osho, Vipassana, Raja)
yapmakta ve yaptırmaktadır. Pek çok web kanalında yazı, analiz ve makaleleri
yayınlanmakta, üniversitelerde öğrencilere yönelik kişisel değişim ve dönüşüm
konularını içeren çeşitli seminerler vermektedir. Kadını destekleme ve mesleki
eğitim kazandırma konusunda, işyerinde mobbinge uğrayan çalışanlara destek
hususunda ve ayrıca özürlüler yararına yapılan pek çok sosyal sorumluluk
projesinde aktif olarak görev almış ve almaya devam etmektedir ✿
“Sık ve çok gülmek;
zeki insanların saygısını ve çocukların sevgisini, şefkatini kazanmak; dürüst
eleştirilerin takdirine layık olmak ve yanlış arkadaşların ihanetlerine
katlanabilmek; güzelliği takdir edebilmek, başkalarındaki en iyiyi bulabilmek;
sağlıklı bir çocuk, bahçelik bir arazi ya da daha iyi duruma getirilmiş bir
sosyal durum yoluyla bu dünyayı olduğundan biraz daha iyi bırakarak terk etmek;
bir tek yaşamın bile sırf siz yaşadınız diye daha rahat soluk almış olduğunu
bilmek... İşte başarmış olmak budur.”
Sevgi ve keyif
dileklerimle, sağlıcakla kalalım ♥
Adem Özbay
ademozbaya@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder