Dünya kurulduğundan bu yana
insanlar zaman zaman sıkıntılara, bunalımlara girmiş ve böylesine
çıkmazlarda onları teselli ve irşad edecek birçok gönül ehli insan ortaya
çıkmıştır. Bu dev şahsiyetlerden birisi de Mevlânâ’dır. O, her şeyden önce bir
âşıktır: Bir Hak âşığı… Ve Şems ile karşılaşmasından sonra Hak yolunda
birbirlerini irşad etmeye başlarlar. Bu irşaddan edindiği ilim meyvelerini insanlarla
paylaşan Mevlânâ, dev eseri Mesnevi’sinde yüreğinde yanan ateşi bir nebze olsun
insanlarla paylaşmayı başarır. Mesnevi dev bir eserdir, maddeten de manen de…
Kişisel gelişmek isteyen herkesin öncelikle okuması gereken bir ilim
hazinesidir.
Yıl 1207, Eylül ayının son günleri... Horasan Ülkesi’nin Belh şehrinde
bir güneş doğar. Bilginlerin Sultanı Bahâeddin Veled’in nur topu gibi bir oğlu
dünyaya gelir. Daha dünyaya gözlerini ilk defa açmıştır, ama bu evrene ve bu
nizama sanki başka bir şekilde bakar. Belki de bu bakışlar, yıllar sonra
yüreğinden fışkırarak satırlara dökeceği Mesnevi’sinin bir gömüsüdür. Herkes
bilemez o zamanlar bunu henüz…
Anadolu… Medeniyetler diyarı… Bir o kadar da acıların ve çilenin hüküm
sürdüğü coğrafya… 13. Yüzyıl da böylesine acı dolu günleri uhdesinde
barındırıyor… Bir talan, bir sürgün, bir vahşet demleri… Anadolu Selçuklusunun
boynu bükülmüş, Moğol istilası ve korkusu her bir yanda hüküm sürmekte…
Böyle ümitsizlik ve korku zamanlarında Anadolu’ya ayak basar dev usta… İnsanlara
umut aşılar, sevmeyi, aşkı anlatır. Kafa gözünün çok ötesindeki gönül gözünden
bahseder. O herkesi olduğu gibi kabul eder ve insanları ne olursa olsun Hak
yoluna çağırır. O, ilahi plana göre Anadolu topraklarına manevi bir mürşid
olarak gönderilmiştir. İnsanlara madde ve mânâ dünyasındaki gelişimleri yolunda,
karanlıklara düştüklerinde ilim meşalesini tutar.
Üzerindeki bilgelik hırkasından, madde ve mânâ dünyasındaki mutluluğun
şifrelerini verir bize Mevlânâ. Onun ilmini ve söylemlerini kâğıtlara, kitaplara,
ansiklopedilere sığdıramamakla birlikte , deryada bir damla babında, birkaç
bilgelik sırrını sizlerle paylaşmak
isteriz:
1.
Sen, değerinle ve düşüncenle iki âleme bedelsin. Ama ne yapayım ki,
kendi değerini bilmiyorsun. Kendini ucuza satma, çünkü değerin yüksektir.
2.
Denizin kenarına kadar
ayakların izi vardır. Ama denize girdikten sonra ne iz kalır, ne işaret...
3.
İnsan, büyük bir şeydir ve içinde her şey yazılıdır. Fakat karanlıklar
ve perdeler bırakmaz ki insan içindeki o ilmi okuyabilsin. Bu perdeler ve
karanlıklar, bu dünyadaki türlü türlü meşguliyetler, insanın dünya işlerinde
aldığı çeşitli tedbirler ve gönlün sonsuz arzularıdır.
4.
Bizim Peygamberimizin yolu aşk yoludur. Biz aşktan doğmuşuz, annemiz
aşktır.
5.
Ümit, güvenlik yolunun başıdır.
Yolda yürümesen de daima yolun başını gözet. “Doğru olmayan şeyler yaptım”
deme, doğruluğu tut. O zaman hiçbir eğrilik kalmaz. Doğruluk Musa’nın asası
gibidir. Eğrilik ise, sihirbazın sihrine benzer. Doğruluk ortaya çıkınca
onların hepsini yutar.
6.
Gönlü ışık yakmayı,
aydınlanmayı öğrenen kişiyi, güneş bile yakamaz. Gündüz gibi ışıyıp durmayı
istiyorsan, geceye benzeyen benliğini yakıver.
7.
Yüz binlerce birbirine
benzeyenleri seyret de, aralarındaki yetmiş yıllık farka dikkat et. İki
şey birbirine benzeyebilir: Acı su da berraktır, tatlı su da…
8.
Ömründen nasibin, kendini sevgiliden
mesut bulduğun andan ibarettir.
9.
Şunu iyi bil ki safları yaran,
her şeyi yenen aslanla savaşmak kolaydır; gerçek kahraman odur ki önce kendi
nefsini yener.
10.
İyiliği ve ihsanı tamamlamak, başlamaktan
daha iyidir.
11.
Bu dünya bir tuzaktır, tanesi
de arzular...
12.
Balığa, denizden başkası
azaptır.
13.
Soru da bilgiden doğar,
cevap da...
14.
Kanaatten hiç kimse ölmedi,
hırsla da hiç kimse padişah olmadı.
15.
Allah ile olduktan sonra, ölüm
de ömür de hoştur.
16.
Bal yiyen, arısından gocunmaz.
17.
Bir mum diğerini tutuşturmakla
ışığından bir şey kaybetmez.
18.
Ne mutlu o kimseye ki kendi
ayıbını görür.
19.
İnsaf et, aşk güzel bir iştir. Onun bozulması, güzelliğini kaybetmesi,
(insanlardaki) tabiatın kötü niyetli oluşundandır. Sen, kendi şehvetine ve
arzularına aşk adını takmışsın. Halbuki şehvetten kurtulup aşka ulaşabilmek
için yol çok uzundur.
20.
Harap olmaktan niye gamlanayım? Harabenin altında padişah hazinesi var.
Mevlânâ, gönlünde Allah ve Peygamber sevgisinden fışkıran enerji ile
çağımızın hümanistlerine taş çıkartacak kadar insan sevgisi ile doludur. Bu
özelliğinden dolayı, tüm dünya onu sevmiş ve sahiplenmiştir. Konya’daki Mevlânâ
Müzesi’ne giderseniz, sayılarca yabancı turistin, dünyanın en uzak yerlerinden
gelip burada, “Rumi, Rumi” (Mevlânâ Celâleddin Rumi) diye haykırdıklarını
ibretle izlersiniz. O, her şeyden önce bir yürek insanıdır. Bunu şu sözleriyle
daha iyi anlamak mümkün:
“Aklın yoksa yandın. Ya kâlbin
yoksa? O zaman zaten sen yoksun ki.”
Selçuk ALKAN- selcukalk@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder