Dünya iyilikler üzerine
kuruludur.
Neden iyilik yapmalı?
Kime yapmalı?
Ne zaman yapmalı?
Nasıl yapmalı?
Hiç önemi yok bu
soruların…
İyilik yapmak için
zaman ve sebep beklenmemeli, kişi aramamalı…
İnsan, yeryüzündeki akıl ve irade
sahibi tek canlıdır ve bununla alabildiğince övünür. Dünyayı ayakta tutmak, hayata
geliş amacını kavramak, özgüvenini arttırmak, mutlu olmak ve mutlu etmek için
aklını ve kalbini kullanarak iyilik yapmalı, iradesini kullanarak da iyilik
yapmayı alışkanlık haline getirmelidir.
O kadar zor mudur peki iyilik
yapmak? Özel bir çaba ve uğraş gerektirir mi? Başkasına iyilik yapınca
kendimizden kaybeder miyiz?
Gülümsemek iyilik… Selam vermek
iyilik…
Güzel söz söylemek iyilik… Sözü
güzel söylemek iyilik…
Yoldaki taşı, bir başkasının
ayağına takılır da canı yanar endişesi ile kenara itmek iyilik…
Hastayı ziyaret etmek, geçmiş
olsun demek iyilik… Yakını kaybedene sabır dilemek, zor günde yanında olduğunu
göstermek iyilik…
Arkadaşlık etmek iyilik… Sevinci
paylaşıp, paydaşı mutlu etmek iyilik…
Karşıdakinin hüznünü, kederini
paylaşıp yükü hafifletmek iyilik…
Yaratılanı, Yaratan’ının hatırına
sevmek iyilik… Kötülüğü engellemek iyilik…
İyiliğe aracı olmak iyilik… Komşuya
bir tabak çorba yollayıp “aklımdasın” demek iyilik… Sahip olunan maddi
varlıkların ihtiyaçtan fazlasını paylaşmak iyilik…
İyi olmak o kadar kolay ki… Hayra
vesile olan, hayrı yapmış gibidir. İnsan başkasını mutlu ettiği sürece
mutludur. İyilerle beraber olmalıdır; iyiliği teşvik etmelidir…
İyilik içinden gelir. Engelleyemezsin
kendini. Empati yaparsın… Zaman zaman isteyerek “ya ben bu durumda olsaydım?”
diye sorarsın kendine; zaman zaman da beynin bu soruyu hiç üretmeden, bilinçaltın
sorulmamış sorunun cevabını verir sana… Kendini onun yerine koyarsın… Ve
elinden ne geliyorsa, gücün neye yetiyorsa onu yaparsın. Beynin endorfin
salgılar, mutlu hissedersin kendini. Bulutların üstüne çıkarsın. İyilik
yaptıkça kendini ve hayatı daha çok sever, daha çok saygı duyarsın. Başkasını
mutlu ettikçe mutlu olur, paylaştıkça artarsın…
İyilik, suya atılan taşın
oluşturduğu halkalar misali yayılır… Önce iyilik yapanı mutlu eder. Sonra
iyiliğe muhatap olanı, sonra iyiliğe şahit olanı ve sonra bundan haberdar
olanı… Ve halka büyüyüp gider…
Hemen olmasa da er geç ve mutlaka,
iyilik yaparsan iyilik bulursun… Mutlaka bir yerlerden karşına çıkar iyiliğinin
karşılığı.. Belki bir dostun sohbetinde, belki bir kuşun cıvıltısında, belki
beklenmedik bir maddi kazançta, belki kolayca savuşturulan bir problemin
çözümünde…
Hadi durma, hemen bak etrafına;
mutlaka sana ve desteğine ihtiyaç duyan birini göreceksin. En yakınından başla.
Önce ailenden, komşundan, akrabandan, mahallenden... İşe gelip giderken, yolda
sokakta gördüklerinden… İhtiyaç sahibi kimse yok mu yakınlarında? O zaman bir
bilene sor. Mutlaka seni ve maddi-manevi yardımını bekleyenler var. Hadi ilk
adımı at ve sakın geç kalma…
Ve bir şeyi asla unutma: Yaptığın
yardımın karşılığını asla ve asla yaptığın kişiden bekleme! Yaptığın yardımı
geleceğe yatırım olarak düşün ve karşılığını, kat kat fazlasını hem de en güzel
şekilde alacağından emin ol!
Ne demişler? İyilik yap denize
at, balık bilmezse HÂLIK bilir…
Selma Topkara
selmatopkara@hotmail.com
dahibeyin.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder