Çağımızın Kaygılı İnsanı


Karen Horney, günümüzün insanını böyle tanımlıyor: “Kaygıları nedeniyle davranışları, kişiliği nevrotik özellikler kazanmış kişi!” İnsanın günümüzdeki kaygıları için öyle çok neden var ki. Kendimize ilişkin kaygılar, çevremize ilişkin kaygılar, kimi zaman dünyanın gidişine ilişkin kaygılar yakamızı hiç bırakmaz.

İyi de, hep kaygıyla yaşanmaz ki. Aslında kaygıyla yaşamak, dünyanın en zor işlerinden... Onun için de insanlar “kaygıdan kurtulmanın” yollarını arıyor. Kaygıdan kurtulmak, bilişsel düzeyde buna uygun bilgi, bilinç, duygu donanımıyla olabilir. Hem akademik zekânın hem de duygusal zekânın bu anlamda eğitilmiş olması “kaygıyı pozitif yaşamaya” dönüştürebilir. Bunun için “dört adımlı bir strateji” uygulamak gerekiyor:

1. Kaygıyı tanımak, varlığını bilmek.
2. Kaygıyı oluşturan olgular, koşullar, kişilerle ilgili olarak değişik seçenekler oluşturmak.
3. Bu seçenekleri tartarak yapılması gereken iş konusunda karar vermek.
4. Verilen karar doğrultusunda harekete geçmek ve sorumluluk almak.
Bir deprem tehlikesinden tutun, girilecek bir sınava, çocuğumuzla ilgili sorundan işimizle ilgili kaygılara kadar uygulamamız gereken yol budur. Ancak her duruma özgü “yapılacak işler programı” elbette farklı olacaktır. Ama pek çok insan için “kaygıdan kurtulmak” kolay değildir. Bu durumda insanlar kendileri için “kaygının vereceği sıkıntı ve acılardan kurtulma yolları” olarak dört temel yol seçerler. Karen Horney’in üzerinde durduğu dört temel yol şunlardır:

1. Kaygı uyandıran olguyu ussallaştırma:
Çocuğumuzun ateşi çıktığı zaman “kaygılanırız.” Bir yandan da çocukların ateşinin çabuk çıktığını, hemen telaşlanacak bir şey olmadığını biliriz ama yine de kaygılanmaktan kendimizi alamayız. Bu kaygıyı ussallaştırarak (akla uygun duruma getirerek), çocuğumuzun ateşinin yükselmesinin çok kötü bir hastalığın işareti olabileceğini söyler, telaşımıza haklı bir gerekçe buluruz. Pek çok kaygımızı bu biçimde ussallaştırarak “kaygımızın bizde yaratacağı sıkıntıyı haklı kılmaya” çalışırız.

2. Kaygının varlığını inkâr etmek:
İnsanlar kendilerinde kaygı uyandıran herhangi bir şeyi “inkâr ederek” bu kaygıdan kurtulmaya çalışırlar. İşyerinde herkes için var olan bir “işten çıkarılma” riskinin uyandırdığı kaygıyı, kişi “benim için hiçbir şey yok” diye inkâr ederek uzaklaştırır. Bu biçimde “inkâr ederek kurtulmaya çalıştığımız” pek çok kaygımız vardır. İnsanlar kimi zaman çok yakınlarındaki bir tehlikeyi bile “görmeyi inkâr ederek” kurtulmaya çalışır insanların çoğu. Burada dikkati çeken bir nokta da, tehlikenin yarattığı kaygı ne denli yüksekse inkâr da o denli şiddetli olmaktadır.

3. Kaygıyı uyuşturma yolları:
Bu yolların başında en çok bilinen “alkol kullanma”, “uyuşturucu kullanma” gelir. Dünyada giderek artan alkol ve uyuşturucu kullanımı “kaygıyı uyuşturma” ile doğrudan bağlantılıdır. Ancak uyuşturma yolları sadece bunlar değildir. “İşe aşırı düşkünlük” de kaygıyı uyuşturmanın çok uygulanan bir yoludur. Normal dışı uyku uyumak da kaygıyı uyuşturmanın bir yoludur. Burada dikkati çeken, çok uyuduğu halde kişinin kendisini dinlenmiş hissetmemesidir. Aşırı cinselliğe düşkünlük, rastgele cinsel ilişkiler, buna karşın doyumsuzluğu engelleyememek, sinirlilik, bu tutumun kaygıdan kurtulmayla ilgili olduğunu ortaya koyar.

4. Kaygı uyandıran her şeyden kaçınmak:
Toplumda bu konunun sık görülen örnekleri “bende bir şey bulurlar” kaygısıyla gerektiği halde doktora gidememek, hekimden kaçınmaktır. Pek çok insan yapması gereken işleri, duyduğu kaygı nedeniyle yapamaz duruma gelmektedir.


Kaynak: mebk12.meb.gov.tr