AĞZINDA BİR PARÇA SU TAŞIMAYA ŞİMDİ BAŞLA!



Derin ve sessiz uyanır her sabah Dünya...
Kimine yaz, kimine yorgansız bir kış olan uykulardan uyanıp, bol kafeinli bardaklarda ayıltılmaya çalışılırken bedenler, hala uykuda olduğunun farkında değil mi acaba insan?


Çok uzun bir süredir, uykuya dalmadan once, her tür haber programında sık sık izlediğimiz kavga, savaş, iktidar mücadeleleri ve haklı-haksız ölümler, ertesi günlerde hiç yaşanmamış gibi aklımızdan silinip gitmekte...
Ölüm de yaşamak kadar hayatın bir parçası elbet...
Peki ya şiddet, kavga, dökülen onca kan?
Bizler, bir şeylerle uğraşıp kendini ifade etme ve geliştirme ihtiyacında olan insanlarız. Tüm ihtiyaçlarımızı besleyen enönemli faktör ise, iletişim kurmak; zira doğamızda var.
Ama iletişim öyle bir eğri ki, olumlu yüklemeler yaptığınızda o yönde çizgi kendini çoğaltarak ilerlerken, karşılaştığı olumsuz bir mesajda kırılabilmekte...
O kırılışla olumsuzluk, yine olumsuzluk olarak ve artarak çoğalmakta.
Korkuyla, savaşla, türlü çelişki ve kaoslarla beslenen ruhumuz, yine bu yönde sabır ve tahammülünü çoğunlukla azaltacak içsel tepkilerle kendini kodlanmakta. Basit bir sindirim kuralı var hayatın: Neyi, ne kadar çok ya da az yersen; o da sana şifa ya da hastalık olarak döner.
Bizler varlık aleminde, birçok bilgi ve deneyimler yüklenirken, ne yazık ki bize yüklenen olumsuz kodlar sebebiyle, kendimiz kadar çevremize de faydalar üreteceğimize, daha çok içimize kapanıp, yalnızlaşıp, vurdumduymaz bir hal almaktayız. Haliyle, olmaz yalnızlığın ve yokluğun suali, varlığın rüyasına kapılanlar için...
Bir es, bir ses ve sesli bir ışık oyunu olan bu yaşamda, tüm haklı-haksız kavgalar, ölümler, savaşlar… Bir önceki gece görülmüş rüya gibi oluverir, yarı sarhoş sanrısıyla akıllarda... Her yerde kargaşa, orada açlık, burada kavga... İçimizde yalnızlık, sokaklarda o kalabalık... Kimsesiz herkes, sessiz, çaresiz kendince...
Çaresizlik yanılgısının vahşetidir, yeryüzünün vaad edilmiş uyanış gününe dek, tarihinin yazdığı trajedide, duyulan tüm bu ağlayan çocuk sesleri...
Olayın özü basit! Belki savaşları tek başımıza durduramayız; ama Sosyal Psikoloji derslerinden öğrendiğim kadarıyla, değişimleri çoğunluklar değil, azınlıklar başlatıyor... Tek bir kişi, tek bir karınca, ağzında su taşırsa ateşe, onu takip edenler de çıkacaktır elbet... Bunun yoluysa etkili iletişimden geçmekte; yalnızca çevrenle değil, kendinle de kurduğun iletişimden... Kendine yapacağın her olumlu telkin, kendini daha çok keşfedip, mutlu olmanı sağlayacaktır. Bilgi ve tecrübelerinden alacağın dönüşümler de sana ve dahi çevrene, mutluluğu verme ve alma yollarını öğretecek, farkındalık, seçebilmek, kendi sınırlarını bilmek şeklinde faydalar olarak dönecektir.
Yoksa, dilsizliğin düşünü gören bir dünyanın ezbere yapılan kekre konuşmaları, yapışıp kalacaktır aklına, diline... “Uyan!” dedikçe herkes birbirine... Bu da seni her seferinde daha da duyarsız hale getirecektir. Bu gürültünün yarattığı sersemlik ve uyku hali, günbegün içini doldurmaya devam mı etmeli?
Aynı kurgudur hesabı akıllarda yapılan, herkes kendi yazdığı rolünü oynar da bir melekler bir de çocuklar anlamaz bu bozgundan...
Unutma!
Dirildikçe uyanır, uyandıkça doğar insan, kürek kemiğindeki nuruyla aydınlanan insanlığından...

Ağzında bir parça su taşımaya şimdi başla!

Elif Atlı

Kaynak: www.gencgelisim.com