Hepimizin fıkralarıyla büyüdüğü ve gülünüp geçilen
nükteleriyle meşhur olan Nasreddin Hoca, yaşamış olduğu dönemde insanlara ve
gelecek çağlara her yönüyle örnek olan yaşantısıyla, günümüzde dahi etkisini sürdürmektedir.
Bugün Nasreddin Hoca’ya atfedilen ancak sıhhatli olmayan
fıkralar ve nükteler de mevcuttur. Mesela; Timur ve Nasreddin Hoca fıkraları
hocanın yaşadığı bilinen zamana uymamaktadır. Çünkü Timur’un Anadolu’ya gelerek
Yıldırım Bayezid ile Ankara’da savaşması, Nasreddin Hoca’nın ölümünden 120 yıl
sonraya tekabül etmektedir ki kaynaklar da Nasreddin Hoca’nın 1208-1284 yılları
arasında yaşadığını göstermektedir.
Gelişmiş, Geliştirmiş
ve Geliştirmeye Devam Eden Bir Hayat
Nasreddin Hoca, gerek İslamî düşünce ve anlayışıyla, gerekse
ahlaki yapısıyla köklü bilgilere sahipti. Nasreddin Hoca, çağdaşlığını
kaybetmeyecek evrensel bir hayat anlayışıyla yaşamış, hayatı adeta tefsir eden
bir anlayışla önümüze koymuştur.
Nasreddin Hoca, kendi zamanında sosyal ve eğitim yönünden birçok
eksiği, hatayı fark ederek hayatı boyunca insanların doğruyu-yanlışı, iyiyi-kötüyü
ayırt edebilmelerini sağlamak için çalışmıştır. Nasrettin Hoca’nın hayatını,
yaşam biçimini, düşünce yapısını yansıtan nükteleri ve fıkraları; onun insanı
ve toplumu çok iyi analiz ettiğini ve bu analizlerin de insanlığa ışık
tuttuğunu açık olarak göstermektedir. İnsanlara doğru davranış kazandırmayı,
kendine has üslubuyla ortaya koyan Nasreddin Hoca, bu üslubu sayesinde hala
yaşamaya devam etmekte ve fıkralarından alınan mesajlarla hala insanların
hatalarında söz sahibi olmaktadır.
Sözleri, kıssaları, fıkraları, nükteleri, latifeleri,
hikmeti ve ibreti bir arada sunmuştur. Nasreddin Hocanın nüktelerindeki ve
hayatındaki amaç, insanların yaşadığı gülünç olayları yine komik bir şekilde
ifade etmek değildir. İnsanların bunlardan ders çıkarmalarını sağlamaktır.
Nasreddin Hoca
Fıkralarının ve Nüktelerinin Özellikleri
Nasreddin Hoca’nın nükte ve fıkralarında temel özellik
olarak karşımıza çıkan ana unsurlar; sözlü olması, kısa, açık ve duru
ifadelerle anlatılması, gerçeğin mizahi anlayışla ortaya konması ile beraber
bir düşünce süreci oluşturması, davranış değişikliği meydana getirmeyi
amaçlamasıdır. Fıkralarda kullanılan karşılıklı konuşma unsurları, söz
uzatılmadan doğrudan mesajı verecek nüktelerle ortaya konmuştur. Hayatı ve
hayatın figüranları konumundaki insanların sorunlarını halkın eğitimine katkı
sağlayan, ders veren bir eda ile ele almıştır.
Nasreddin Hoca Fıkra
ve Nüktelerinden Örnekler - İzahatlar
İpe Un Sermek
Nasreddin Hoca, münasebetsiz komşusunun hemen her gün olur
olmaz bir şeyler istemesinden bıkmış. Komşu bir gün çamaşır ipi isteyince,
“Veremem” demiş, “ipe un serdim.”
“Aman Hoca, ipe un serilir mi?” diye sormuş adam
şaşkınlıkla.
Hoca gayet kararlı bir tavırla, “Adamın vermeye niyeti
olmayınca ipe de un serer...” demiş.
İzahat: İnsanın gerçekten
istemedikçe sadece kendi anlayabileceği bir mantık çerçevesinde oluşturduğu
bahanelere dikkat çekilmiştir.
Doksan Dokuz Akçe de
Yeter
Nasreddin Hoca’ya rüyasında aksakallı bir dede doksan dokuz
akçe verir. Nasreddin Hoca yüz olmazsa almam diyerek akçe kesesini almaz. Tam
bu sırada uykusundan uyanan Hoca bakar ki ortada ne ak sakallı dede ne de
akçeler var, hemen gözünü kapatıp elini uzatarak “Tamam! Doksan dokuz olsun.”
der.
İzahat: İnsanın dünya
malı hırsıyla açgözlü olması, bu açgözlülüğü sebebiyle de kanaat etmekten
uzaklaşarak sahip olabileceği şeyleri de kaybetmesi anlatılmıştır.
Dikiş Tutturmanın
Yolu
Her baba gibi Nasreddin Hoca da kızının iyi ve ahlaklı
yetişmesi için her imkânını kullanmış. Hoca kızına iğneye iplik takmaya kadar
her şeyi öğretmenin mutluluğundaymış. Nihayetinde Hoca’nın kızı gelinlik çağa
gelmiş ve kısmeti de çıkınca gelin olmuş. Kızı yeni hayatına başlayacağı eve
doğru yol alıp uzaklaşmaya başlamışken, Nasreddin Hoca bir anda heyecanlanarak
bir şey unuttuğunu fark ederek kızının ardından koşmuş ve nefes nefese kızının
kervanına yetişmiş. Heyecanla kızının kulağına eğilerek, “Kızım, aman dikkat
et! Sakın ola ki iğneye ipliği taktıktan sonra düğüm atmayı ihmal etme. Sonra
dikişi tutturamazsın.” demiş.
İzahat: Hayatta yapılan
her şey bir çabadan ve bu çabanın götürdüğü bir neticeden ibarettir. Her çaba
bir tevekkül anlayışı ile olmalıdır. Hayat boyu yapılan her iş, hayat kumaşını
biçmek ve dikmek gibidir. Çabadan, tevekkülden, şükür anlayışından uzak olan
her türlü iş, iğneye takılmış ama düğümlenmemiş iplik gibi olur ve hayatta da
bir türlü istediklerimizi elde edemeyiz. Hayat dikişini tutturamayız.
Kırk Yıllık Sirke
Komşusu Hoca’ya, “Hoca, sende kırk yıllık sirke olduğunu
duydum. Doğru mu?” demiş.
“Doğru” demiş Hoca.
“Biraz versene, ilaç yapacağım.” diye ricada bulunmuş adam
Hoca’ya.
Hoca, “Olmaz, veremem. Her isteyene verseydim kırk yıllık
sirke olur muydu bende?” demiş.
İzahat: Cimriliğe ve
savurganlığa aynı anda vurgu yapılarak, insanın cimrilikten uzak bir
tutumlulukla hareket ederken, savurgan davranarak elde avuçta olanı
kaybetmemesi gerektiği ortaya konmuştur.
Kime Kulak Vermek
Gerek?
Nasreddin Hoca kasabaya gideceği zaman küçük oğlu tutturmuş
“Ben de geleceğim!” diye. Nasreddin Hoca almış oğlunu da yanına, bindirmiş
karakaçana. Hocada arkasında yaya olarak yürümeye başlamış. Yolda köylülerden
birine rastlamışlar. Köylü söylenmiş yüksek sesle: “Ne günlere kaldık! Babası
yürüyor, oğlu eşeğe binmiş.”
Bunun üzerine Hoca çocuğu indirmiş, kendi binmiş eşeğe ve
tekrar yola koyulmuşlar. Kasabaya yaklaşırlarken karşılaştıkları bir başka kişi
ise kaşlarını çatarak, “Ne zalim adam, çocuğu yürütüyor, kendi eşek sırtında
göbeğini büyütüyor.” demiş.
Nasrettin Hoca bu sefer çocuğu da bindirmiş eşeğe ve düşmüş
yine yola. Biraz ilerlemişler ki bu sefer bir başkası eşeğin sırtında iki kişi
görünce, “İnsafsızlık bu!” demiş. Hoca şaşmış bu olanlara. İkisi de inmiş
eşekten ve başlamışlar eşekle birlikte kasabaya doğru yürümeye. Tam kasabaya
girmişler ki bir adam şaşkınlıkla, “Yahu merkep boş gider mi?” demiş. Nasrettin
Hoca kaşlarını çatıp sonunda oğluyla beraber sırtlanmış eşeği.
İzahat: Akıllı ve ilim
sahibi insanlar, toplumda söylenenleri dinlemekle birlikte kendi ilim ve
bilgilerine güvenerek hareket etmelidirler. Kimi, ne zaman dinleyeceklerini ve
kime, ne zaman uyarak hareket edeceklerini bilmeleri gerekir. Toplumun cehaleti
ve her şeyi eleştirip ‘bir şeyler de ben söyleyeyim’ merakı, kimi zaman mürekkep
yalamış, aklı başında insanları dahi düz yolda şaşırtır.
Niyazi Fırat Eres
niyazieres@yahoo.com
Kaynak: www.gencgelisim.com