Kişi
kendini iyi hissetmek, bulunduğu ortamda varlığını sürdürmek, yaşam kalitesini
korumak ister. Uç değişikliklerden genellikle hoşlanılmaz ve değişiklikler
insanı huzursuz edebilir. Kendini iyi hissetmek ortama kabul ile doğrudan
ilişkilidir ve insan doğası kabul edilmek ister.
Marka olmak,
günlük yaşamımızda, satış stratejilerinde, pazarlamacılıkta en çok kullanılan
ve üzerinde çaba sarf edilen bir tanımlamadır. Markalar, marka oluncaya kadar
kendilerini geliştirme anlamında birçok süreç yaşar. Eksiklerini,
başarısızlıklarını, beğenileri, beklentileri gibi pek çok öğeyi
değerlendirmek ve sonuçlarından ders çıkarmak zorundadırlar. Markalar, ürünlerinin
arkasındadırlar ve zaten genellikle iyi üretildikleri için bir problemle
karşılaşılmaz. Ancak, bunun yanında pek çok firma vardır ki, kendilerini
ispatlama çabası içindedir ve kaliteli ürünler üretiyorlardır. Bunları arayıp,
bulmak biraz zaman ve emek sarf etmeyi gerektirir. Marka olanlara göre daha
uygun fiyata bulunabilirler.
Marka olan
ürünler, kalitelerini her zaman için koruyabilmek anlamında etiketlerine daha
kolay yansıtma yapabilirler. Bazen de olması gerekenin çok üstünde ederlerle
piyasada bulunabilirler. Bu da belli bir tüketici kitlesinin olmasındandır ve
tüketiciler yalnızca marka olmasından dolayı ürünü satın alıyorlardır. Ederi
çok ta önemli değildir ve kişiler, sosyal ortamda kendi egolarını tatmin
edecektir. Belki de sosyal ortamda kendisine bir yer edinecektir. Ya da
ortamdaki varlığını sürdürme için etkili bir argümandır.
Kişi
kendini iyi hissetmek, bulunduğu ortamda varlığını sürdürmek, yaşam kalitesini
korumak ister. Uç değişikliklerden genellikle hoşlanılmaz ve değişiklikler
insanı huzursuz edebilir. Kendini iyi hissetmek ortama kabul ile doğrudan
ilişkilidir ve insan doğası kabul edilmek ister.
Burada en
zayıf karnımız, çocuklarımız ve gençlerimizdir. Her şey çocuklarımız içindir ve
gözlerinin içine bakarız. Hatta bizden bir beklentileri var mı diye araştırır,
soruştururuz. Bizden bir talepleri olmadığında “aramızda acaba bir problem mi
var?” diye kendi kendimize düşünürüz. O kadar vericiyizdir.
Markalar,
ailelerin yaşam biçimi haline geldiği ve çocuklarında bu etkilerin altında kaldığı
düşünülürse, aileler kendilerini sorgulamalıdır. Evde, imaj için “filan marka
giymeliyim, iş yerinde saygınlığım için bu gerekli” gibi cümleler kuran
ebeveynler oldukça, çocukların bundan etkilenmemesi, mümkün değildir.
Çocuklar,
dünyaya geldikleri ilk günden itibaren, gözlerini kullanmaya başlar. Çevre
uyaranlarına karşı uyanık durumdadırlar... Televizyon, bebeklik döneminden
itibaren, tüketim sinyallerini göndermeye başlamıştır. Bebekler, reklamları
izleyerek beslenmektedir. Mama yemeyen bebekler için televizyon, annelerin
kurtarıcısı olmuştur.
Çocukları
ve gençleri etkileyen marka özellikleri en çok giyimde ve mekânda kendini
göstermektedir. Sosyal ortamda arkadaşları tarafından kabul görmek için ortak
tercih edilen markalar giyilmelidir. Bu marka giysilerle, mekânlarda zaman
geçirilmelidir. Belli marka kafeler, fast food restaurantları, gençlerin
sosyalleşme ortamları olmaktadır. Bilgisayar oyunlarındansa kafelerde zaman
geçirip, yüz yüze iletişim kurmak tercih edilir olmaktadır. Tabii belli
koşulların gözden geçirilmesi ile...
Aileler,
öncelikle çocuklarına özgüven aşılamalı ve mutlaka her zaman arkadaşlarına
uymak gerekmediğini, zaman zaman arkadaşlarının da kendisine uyabileceğini
kavratıp kendine güven duymasını sağlamak gerekir. Sonra zamanın neler
getireceği belli olmadığından markalara bağımlı olmayıp, orta halli yaşamayı da
bilmek gerektiği ve bulunulan durumdan çok zor ekonomik şartlarda yaşayanların
olduğu da hatırlatılmalıdır.
Çocuklarımızda
marka merakını dengelemek amacıyla yapabileceklerimiz:
1. Tatmin
duygusu irdelenmeli, marka giyerek tatmin olmanın dışında başkalarına yardımcı
olunarak mutlu olma odaklı yaşantının olabileceği fark ettirilmelidir.
2. Hep
tüketime yönelik mutluluk duygusunun bir yere kadar olduğu ve tatminsizlik
yarattığı unutulmamalıdır. İnsanlar, ürettikçe mutlu olurlar. Mutlu olma
kaynağını iyi tespit etmek gerekir.
3. Bütçeye
göre marka kıyafet vb. sahibi olunabileceğini, ya da tercihin başka alanlarda
para harcamak olabileceği kavratılmalı, ya da yatırım olarak, tasarruf olarak
değerlendirilebileceği seçenek olarak sunulmalıdır.
4. Çocuğa
seçim yapabileceği önerilmeli, birkaç parça kıyafetin marka olamayacağı,
içinden tercihini belirtmesi istenmelidir.
Belli marka
ve mekânlar için aylık sınırlandırmalar çocukla birlikte belirlenmelidir. Çocuk
ve genç, aile bütçe görüşmeleri ve planlamalarına dâhil edilmelidir.
5. Hazırı
harcama odaklı olmayıp, çocuğun bu ekonomide nasıl bir katkısı olduğu, ya da
olmadığı, olamadığı, şimdilik eğitim için çaba sarf edildiği konuları birlikte
değerlendirilmeli ve kendisinin çalışıp, çabalaması gerektiği fikri benimsetilmeye
çalışılmalıdır.
6. İlgi,
dikkat, başka yönlere verilirse, markalar odak noktası olmaktan çıkacaktır.
Değer verilen şeyler başkaları ile değiştirildiğinde, eski önemini
yitirecektir.
7. Grup
psikolojisi de önemli olduğu için aileler, ortak bir çaba içine girmeliler,
okul-aile işbirliği ile yeni kazanımlar edinebilmelidirler. Bu anlamda
okulların işlevleri yeniden gözden geçirilmelidir.
8. Özellikle
özgüven kazandırmanın çok önemli olduğu, gerekirse uzmanlardan destek
alınmasının ailelere kolaylık sağlayacağı bir kez daha düşünülmelidir.
Öznur Simav
Dahi Beyin Blog