Köyden Kente Değişen Yaşam Koşulları


Daha iyi yaşam koşullarını aramak, insanlığın en doğal temel gereksinimlerinden biridir. Yaşadığımız yerlerden daha cazip gelen ve ihtiyaçlarımıza cevap vereceğini, sorunlarımızı çözeceğini düşündüğümüz daha gelişmiş bölgelere göç etmek, oradaki yaşam biçimlerine adapte olmaya çalışmak, acaba beklentilerimizi karşılayabilecek midir? Bunun yerine alternatif çözümler bulunabilir mi?

Nüfusun artması ile kırsal kesimde sahip olunan araziler miras yoluyla bölünmektedir. Böylece tarımsal üretimden elde edilen gelirler sınırlı kalmaktadır. Üretimin artırılması adına, ürün kalitesini gözetmeksizin aşırı zirai ilaç kullanımı ve toprakların dinlendirilmemesi gibi sebeplerle tarımsal verim gitgide düşmektedir. Elektrik, gübre, tohum, zirai ilaç gibi girdi maliyetlerinin yüksek olması, buna karşın üretilen ürünlerin piyasa değerlerinin düşük olması önemli bir problemdir. Bunun yanında yetersiz talep karşısında yapılan aşırı üretim gibi olumsuzluklar, özellikle toprağın veriminin düşük olduğu bölgelerde çiftçilerde gelir kaybına sebep olmaktadır.
Kırsal bölgelerimizin alternatif ana geçim kaynağı olan hayvancılıkta, değişen istikrarsız yem maliyetleri ve piyasa fiyatlarından dolayı sıkıntılar yaşanmaktadır. Bununla birlikte kolektif bir anlayışla bir araya gelemeyen üreticiler, ürünlerini işleyen ve pazarlayacak modern tesisler kurmakta zorlanmaktadırlar.
Büyük heveslerle büyük şehirlere göçün sonuçları:
Şehirlerimizin, kırsal bölgelere göre tartışılamayacak derecede imkânlar sunduğu gayet açıktır. Daha konforlu yaşam arzusu ile büyük şehirlerde istihdam kaynaklarının daha geniş olması gibi sebeplerle gelişmiş bölgelere talep oldukça yoğunlaşmıştır. Göçle birlikte tarım ve hayvancılığın terk edilmesi, ilave bir istihdam açığını da ortaya çıkarmaktadır. İnsanlar beklentilerini, gelişen sanayi bölgelerinde aramaya başlamışlardır. Artan talep ve nüfus artışı sonucu, mevcut istihdam kaynakları ihtiyaca cevap veremez hale gelmiştir. Farklı yaşam kültürüne ve yetersiz ekonomik imkânlara sahip, işsiz kalmış insanlarımızın kentlerde yerleşim talepleri sonucunda, şehirlerimizde düşük kalitede ve plansız yerleşim bölgeleri oluşmuştur.
Göçle birlikte artan nüfusun getirdiği sorunlar
İmar kriterlerine uygun olmayan dere yatakları, heyelan bölgeleri ve zemini yumuşak, hatta tarıma elverişli bölgelerde yapılaşma hızla artmıştır. Şehirlerde oluşan nüfus yoğunluğu, kentte yaşamanın maliyetini yükseltmiş, arsa, konut ve kira fiyatları artmıştır. Altyapı hizmetleri yetersiz kalmış, yoğun ulaşım ihtiyacı, trafik sıkışıklığı, hava kirliliği, gürültü kirliliği gibi sorunları da beraberinde getirmiştir. Motorlu araç sayısının artması ile birlikte yoğun trafik, insanların zamanlarının çoğunun yollarda geçmesine ve önemli oranda yakıt israfına sebep olmaktadır.
Şehirlerimiz, farklı sosyo-ekonomik ve kültürel yapıya sahip kesimlerin birlikte yaşadığı bölgeler haline gelmiştir. Ortak kültürümüze yeni katılan, çağın getirdiği modern anlayış ve tekniklerle, farklı mimari tasarımlara sahip, göz alıcı, dikkat çekici, AVM dediğimiz alışveriş mağazaları, eğlence alanları, farklı sosyal aktiviteleri, kafeleri içinde barındıran kompleksler, farklı sosyal yapıya sahip insanlarımızın ortak adresleri olmuştur.
Yoğun kent ortamı içinde yaşantılarını sürdürmeye çalışan insanlar için artan tempo ve olumsuz şartlar, stres, vb. sağlık sorunları ile birlikte doğaya dönüş ihtiyacı oluşmuştur. Bu ihtiyaç, büyük kentlerimizde hobi bahçeleri gibi uygulamaları hayata geçirmiştir. Her fırsatta şehirden uzaklaşıp, tenha bölgelerde sakinleşme, dinlenme ihtiyacı artmıştır.
İç içe geçmiş birçok olumlu ve olumsuz özellikleriyle birlikte, bu yapının sağlıklı ve sürdürülebilir olduğu düşünülebilir mi? Bu yapıya alternatif olarak, büyük şehirlerimizin daha da büyümesi yerine, yerleşim birimleri arasındaki ekonomik ve sosyal farklılıkların kaldırılabilmesi için çalışmalar yapılması gerekmez mi? 
Daha iyi yaşam koşullarını aramak, insanlığın en doğal temel gereksinimlerinden biridir. Yaşadığımız yerlerden daha cazip gelen ve ihtiyaçlarımıza cevap vereceğini, sorunlarımızı çözeceğini düşündüğümüz daha gelişmiş bölgelere göç etmek, oradaki yaşam biçimlerine adapte olmaya çalışmak, acaba beklentilerimizi karşılayabilecek midir? Bunun yerine alternatif çözümler bulunabilir mi?
Nüfusun artması ile kırsal kesimde sahip olunan araziler miras yoluyla bölünmektedir. Böylece tarımsal üretimden elde edilen gelirler sınırlı kalmaktadır. Üretimin artırılması adına, ürün kalitesini gözetmeksizin aşırı zirai ilaç kullanımı ve toprakların dinlendirilmemesi gibi sebeplerle tarımsal verim gitgide düşmektedir. Elektrik, gübre, tohum, zirai ilaç gibi girdi maliyetlerinin yüksek olması, buna karşın üretilen ürünlerin piyasa değerlerinin düşük olması önemli bir problemdir. Bunun yanında yetersiz talep karşısında yapılan aşırı üretim gibi olumsuzluklar, özellikle toprağın veriminin düşük olduğu bölgelerde çiftçilerde gelir kaybına sebep olmaktadır.
Kırsal bölgelerimizin alternatif ana geçim kaynağı olan hayvancılıkta, değişen istikrarsız yem maliyetleri ve piyasa fiyatlarından dolayı sıkıntılar yaşanmaktadır. Bununla birlikte kolektif bir anlayışla bir araya gelemeyen üreticiler, ürünlerini işleyen ve pazarlayacak modern tesisler kurmakta zorlanmaktadırlar.
Büyük heveslerle büyük şehirlere göçün sonuçları:
Şehirlerimizin, kırsal bölgelere göre tartışılamayacak derecede imkânlar sunduğu gayet açıktır. Daha konforlu yaşam arzusu ile büyük şehirlerde istihdam kaynaklarının daha geniş olması gibi sebeplerle gelişmiş bölgelere talep oldukça yoğunlaşmıştır. Göçle birlikte tarım ve hayvancılığın terk edilmesi, ilave bir istihdam açığını da ortaya çıkarmaktadır. İnsanlar beklentilerini, gelişen sanayi bölgelerinde aramaya başlamışlardır. Artan talep ve nüfus artışı sonucu, mevcut istihdam kaynakları ihtiyaca cevap veremez hale gelmiştir. Farklı yaşam kültürüne ve yetersiz ekonomik imkânlara sahip, işsiz kalmış insanlarımızın kentlerde yerleşim talepleri sonucunda, şehirlerimizde düşük kalitede ve plansız yerleşim bölgeleri oluşmuştur.
Göçle birlikte artan nüfusun getirdiği sorunlar
İmar kriterlerine uygun olmayan dere yatakları, heyelan bölgeleri ve zemini yumuşak, hatta tarıma elverişli bölgelerde yapılaşma hızla artmıştır. Şehirlerde oluşan nüfus yoğunluğu, kentte yaşamanın maliyetini yükseltmiş, arsa, konut ve kira fiyatları artmıştır. Altyapı hizmetleri yetersiz kalmış, yoğun ulaşım ihtiyacı, trafik sıkışıklığı, hava kirliliği, gürültü kirliliği gibi sorunları da beraberinde getirmiştir. Motorlu araç sayısının artması ile birlikte yoğun trafik, insanların zamanlarının çoğunun yollarda geçmesine ve önemli oranda yakıt israfına sebep olmaktadır.
Şehirlerimiz, farklı sosyo-ekonomik ve kültürel yapıya sahip kesimlerin birlikte yaşadığı bölgeler haline gelmiştir. Ortak kültürümüze yeni katılan, çağın getirdiği modern anlayış ve tekniklerle, farklı mimari tasarımlara sahip, göz alıcı, dikkat çekici, AVM dediğimiz alışveriş mağazaları, eğlence alanları, farklı sosyal aktiviteleri, kafeleri içinde barındıran kompleksler, farklı sosyal yapıya sahip insanlarımızın ortak adresleri olmuştur.
Yoğun kent ortamı içinde yaşantılarını sürdürmeye çalışan insanlar için artan tempo ve olumsuz şartlar, stres, vb. sağlık sorunları ile birlikte doğaya dönüş ihtiyacı oluşmuştur. Bu ihtiyaç, büyük kentlerimizde hobi bahçeleri gibi uygulamaları hayata geçirmiştir. Her fırsatta şehirden uzaklaşıp, tenha bölgelerde sakinleşme, dinlenme ihtiyacı artmıştır.

İç içe geçmiş birçok olumlu ve olumsuz özellikleriyle birlikte, bu yapının sağlıklı ve sürdürülebilir olduğu düşünülebilir mi? Bu yapıya alternatif olarak, büyük şehirlerimizin daha da büyümesi yerine, yerleşim birimleri arasındaki ekonomik ve sosyal farklılıkların kaldırılabilmesi için çalışmalar yapılması gerekmez mi?

Ahmet Fevzi Üçer
ahmetfevziucer@hotmail.com

Kaynak: www.gencgelisim.com