Son yıllarda, özellikle
konfeksiyon sektörü ile ilgili söylemde bulunanlar, ağız birliği etmişçesine
markalaşma olayını vurguluyorlar. Buna paralel olarak, birçok Türk firması gibi
biz de kendi çapımızda o uğurda çaba gösteriyoruz.
Aslında, marka olmak sanıldığı kadar
kolay değil. Ben dünya markasıyım demekle marka olunmuyor. Bu sözün arkasında
durabilmeniz için kaba tabiriyle, bir fırın ekmek yemeniz gerekiyor. Her şeyden
önce zaman önemli. İddialı olduğunuz ürününüz her ne olursa olsun, hiçbir şey
şıp diye rayına oturmuyor. Önce ortaya çıkmanız, sonra reklam yapmanız,
ardından piyasaya yayılmanız ve en önemlisi zaman konusunda da sabırlı olmanız
gerekiyor. Kısacası; insanlar hiçbir şeyi ânında kabullenmeye yanaşmıyor. “Sütten
ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer” misali, bir şüpheciliktir gidiyor. Elbette
onlar da haklı. Devir reklam devri, beyinleri yıkama devri, en önemlisi moda
devri. Bazılarımız tutucu davranıp modanın iyice yayılmasını beklerken,
birileri çıkıp öncülük etmeyi göze alıyor. İşte burada “marka” en büyük etken
olarak karşımıza çıkıyor. Daha önceden bilinen ve herkes tarafından güvenilen
firmaların ürünlerinin yayılıp moda olması daha kolay gerçekleşiyor.
İster giyim eşyası olsun, ister
başka şeyleri satın alırken, işten anlayanlar için karar vermek çok kolay. Bazı
insanlar daha önce denedikleri veya herkes tarafından tanınan marka olmuş ürünleri
bir güven unsuru olarak tercih ederken, bazıları da iyiye ve güzele ulaşmanın
kolay yönü olarak benimseyip zamanlarını boşa harcamaktan kurtuluyorlar.
Kısacası, marka demek aynı zamanda güvence demek.
Ayrıca, işin sükse yapmak gibi bir
boyutu da var. Son zamanlarda olay öyle bir boyuta ulaştı ki markalar dışarıya
taşmaya başladı. Yakanızda, sırtınızda veya kolayca görülen bir yerinizde
giysinizin markası ön plana çıkıp adeta ben buradayım diyor. Bazen bu uygulama
çok faydalı da olabiliyor. Ya da en azından, zararsız oluyor.
Gömlek enselerine konulan etiketler,
şahsen beni çok rahatsız ediyor. Geçenlerde iyi markalardan sayılabilecek
mağazalardan birinden takım elbise satın alırken, allayıp pullayıp yanına bir
kravatla iki de gömlek kattılar. Ben azıcık nazlanır gibi yaparak bu rahatsızlığımı
dile getirdim. Satış elemanı hayretini gizleyemedi. Söylediği kadarıyla, böyle
bir şikâyetle ilk defa karşılaşıyordu. Hemen yanımızda bir kucak dolusu gömlek
alıp gitmek üzere olan birisi vardı. Benim sözlerim üzerine uyanmış olacak ki ben
daha bitirmeden o da dert yanmaya başladı. Sonunda aldığı, bütün gömlekleri
ense etiketleri sökülmek üzere tadilata bıraktı.
Bu olayı eve gelince tekrar
düşündüm. Marka olmuş koskoca firmaların bu konularda duyarsız ve öngörüsüz
olmalarını bir türlü kabullenemedim. Demek ki; “kör satıcının kör alıcısı
olurmuş” misali, “her topluma, kalite anlayışı oranında kalite sunulduğu”
kanısına vardım.
Aslında, marka olmak bir anlamda
imaj geliştirmek anlamına da geliyor. Her konuda öyle ürünler var ki markası
görünmeden de fark ediliyor. Özellikle teknik ürünlerde, bazı firmaların
başkaları için kendi markalarında üretim yapmalarına tanık oluyoruz. İşten
anlayanlar, bir bakışta gerçek markayı fark ediyorlar. Bazen bunun tersi de
oluyor. Tanınmış bir ürünün kötü bir benzeri üretilip üzerine sahte marka
basılıyor. Her ne kadar, pazarlarda, işportalarda ihraç fazlası adı altında
satmaya çalışılsa da maldan anlayanlar için aldatıcı olmuyor. Bazı kısıtlı bütçeye
mahkûm kişiler ise bilerek o tür malları satın alıp kullanıyorlar.Bir anlamda
nefislerini köreltiyorlar.
Marka olmak ne kadar zor olsa da,
belli bir üne kavuştuktan sonra öyle bir hoşgörü yakalanabilir ki bazı hataların
farkına bile varılmaz veya bu hatalar değişik bir tarz olarak bile
algılanabilir. Önemli olan, istenmeyen hatalar karşısında bahaneler üretmek
yerine ürünün arkasında durmak, müşteri mağduriyetine meydan vermemektir. Yine
belirtmek gerekirse; markanın devamı uğruna, onu elde etmek için harcanan
emeğin çok daha fazlası gerekir. Çünkü esas arzu edilen, markanın sürekliliğini
sağlamaktır. Kuşaktan kuşağa, asırlara meydan okuyan gerçek markalar, o
emeklerin gölgesinde yaşamlarını sürdürmektedirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder