İskoçya’da
yoksul mu yoksul bir çiftçi yaşarmış. Bu hadise yaşanmış bir olaydır. Olayın
kahramanı da Penisilini bulan şu ünlü Nobel Fizik ödülü sahibi Aleksandır
Fleming’dir. Çiftçi günlerden bir gün tarlada çalışırken bir çığlık duydu.
Hemen sesin geldiği yere koştu. Bir de baktı ki, beline kadar bataklığa batmış
bir çocuk kurtulmak için çırpınıp duruyor. Çocukcağız bir yandan da avazı
çıktığı kadar bağırıyordu. Çiftçi çocuğu bataklıktan çıkararak ölümden
kurtardı.
Ertesi gün yaşlı
çiftçinin evinin önüne gelen gösterişli arabadan şık giyimli bir aristokrat
indi. Çiftçinin kurtardığı çocuğun babası olarak tanıttı kendini. “Oğlumu
kurtardınız, size bunun karşılığını vermek istiyorum!” Şimdi burada önemli bir
nokta var. İyilik gören bir insandaki vefa örneği… Unutmamış yaşlı çiftçiyi
bulmuş ve kendiside ona yardım etmek istiyor. Daha bitmedi…
Yoksul çiftçi,
“Kabul edemem!” diye ödülü geri çevirdi. Bu da başka bir erdemlilik örneği
değil mi?
Tam bu sırada
kapıdan çiftçinin küçük oğlu göründü. Zayıf, cılız, yoksul olduğu her halinden
belli ama sarışın tatlı mı tatlı bir çocuk. “Bu senin oğlun mu?” diye sordu
Pristokrat. Çiftçi,”Evet!” dedi. Zengin adam devam etti:
“Gel seninle bir
anlaşma yapalım. Oğlunu bana ver, iyi bir eğitim almasını sağlayayım. Eğer
karakteri babasına benzerse ileride iftihar duyacağın bir kişi olur.”
Bundan sonra bu
vefalı zengin adamın desteğiyle zavallı çiftçinin oğlu eğitim gördü.
Aradan yıllar
geçti. Çiftçinin oğlu Londra’daki Saint Mary’s Hospital Tıp Fakültesi’nden
mezun oldu. Musevi asıllı vefalı zengin adamın eşsiz merhametiyle tüm
masrafları karşılanan bu genç kimdi biliyor musunuz? Ünlü Aleksandr Fleming’di.
Sonraki yıllarda
Nobel Fizik Ödülüne layık görülen bu genç insanlığın duasını alacak olan
buluşunu yapacaktı, o da penisilin.
Daha sonraki
yıllarda Fleming’in masraflarını karşılayıp okutan iyi yürekli Musevi zengin
adam hastalanıp zatürreye yakalanır. Onu bu muzdarip hastalıktan kim kurtarır
biliyor musunuz? Flemin ve onun bulduğu penisilin!
Yeri gelmişken,
insanlara nasıl davranmamız gerektiğini özetleyen çok çarpıcı kısa bir öykü
daha anlatmak istiyorum. Bu da gerçek bir öykü:
ABD başkanlarından
Abraham Lincoln, düşmanları hakkında çok yumuşak dil kullanıyormuş. Bunu hoş
görmeyenler şöyle diyorlarmış:
- Düşmanlarınızı
yok etmek dururken, elinize fırsat geçtiğinde onları neden affediyorsunuz,
anlamıyoruz!
Lincoln başını
tebessümle kaldırarak şu cevabı vermiş:
- Sayın
efendiler, saygıdeğer bayanlar! Düşmanlarımı dost etmekle onları zaten yok
etmiş olmuyor muyum?
“Yok etmek”
ifadesinin bu kadar pozitif, bu kadar verimli bir izahını ben ilk defa bu
çarpısı sözlerde duydum. İşte hayatı güzel görmenin bir başka örneği.
İşte güler yüz
fetheder. Hayata olumlu bakabilecek enerjiye sahip olmayı yüz milyarlarla satın
almaya kalkarsanız satın alamazsınız. Çünkü o satılık bir mal değil, hayatın
kendisidir. Arada bir arkadaşlarınıza telefon edip, hal hatır sormak da çok
güzel bir davranıştır. Eğer insanlarla barışık yaşarsanız birileri size ters
bir hareket yapsa da bunu ciddiye almazsınız. Çünkü gördüğünüz ışıldayan gözler
tebessümler, güzel sözler, olumlu iletişimler, karşılıklı ikramlar, iyilikler,
dayanışmalar, karşılıklı gelip gitmeler sizin toplum içinde huzurlu mantıklı ve
güçlü birey olmanıza yetecektir.
İnsanların size
tuhaf gelen davranışlarını inceleyip, enerji kaybetmektense, tıpkı Lincoln gibi
yürek derinliğinizde iyilik ufukları açarak, o an içinde bulunduğunuz zamanın
tadını çıkarabilirsiniz. Başkalarının tuhaf davranışlarını yargılamaya kalkmak
sizi, bulunduğunuz veya bulunmak istediğiniz konumdan uzaklaştırır. Siz kendi
asıl işlerinize bakın; asıl işlerinizde doğal olarak kendinize ve diğerlerine
faydalı olmaktır. Yapacağınız her iyi davranış size farklı başarı kapılarını
açacaktır.
Lilay Koradan
Dahi Beyin Blog
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder